Mehmet Zeki Bodur Mehmet Zeki Bodur

Sığınmacı, Mülteci ve Göçmen Kavramları Doğru Kullanılıyor mu?

10 Mart 2020
Sığınmacı, Mülteci ve Göçmen Kavramları Doğru Kullanılıyor mu?

Suriye rejim unsurlarının İdbid’te askerlerimize menfur saldırısı sonucu çok sayıda askerimiz şehit düştü. Saldırı sonrasında Türkiye'nin artık kara ve deniz yoluyla Avrupa'ya geçmek isteyen mültecileri durdurmayacağı yönünde karar aldığı medyadan öğrenildi. Kararın alınmasını müteakip, medyada konuyla ilgili haber ve programlarda, ülkemizde bulunan Suriyelilerin statüleriyle ilgili olarak “Suriyeli mülteciler”, “Suriyeli göçmenler”, “Suriyeli sığınmacılar”, “Geçici sığınmacılar“ ve  “Suriyeliler” kavramlarının kullanıldığı görülüyor. Bazen tartışma programının katılımcıları dahi kendi aralarında kavrama yönelik anlaşamıyorlar.

Ülkelerindeki iç savaştan kaçarak ülkemize gelen Suriyeliler ve göçmen olarak ülkemizde bulunan yabancılar hakkında karşılaşılan en büyük problem, bu insanların uluslararası hukuk kapsamında hangi statüde tanımlanacağı konusunda terminoloji birliğinin olmayışıdır. Bu da bahse konu yabancıların uluslararası hukuktaki durumunun kamuoyu tarafından anlaşılamamasına, kafa karışıklığına neden olmaktadır.

ULUSLARARASI HUKUKTA “SIĞINMACI” KAVRAMI NASIL ANLAŞILMAKTADIR?

Sıklıkla karıştırılan en önemli kavram “sığınmacı” kavramıdır. Uluslararası hukukta bu kavram, mülteci kabul edilmek için uluslararası koruma başvurusu yapmış[1] ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişiler için kullanılmaktadır. Bu kişilere mülteci statüsü verilene kadar kendilerine “Uluslararası Koruma Başvuru Sahibi” de denilmektedir.

Ancak gerek Türk hukuk sisteminde gerekse 1951 tarihli “Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesinde[2] mültecilerin kabul öncesinde sahip oldukları sığınmacı kavramı tanım olarak bulunmamaktadır.

Türk hukuk sisteminde ise bu husus eski yönetmelikte “sığınmacı” kavramı olarak kullanılıyorken, yeni hazırlanan Geçici Koruma Yönetmeliğinde bu kavram yerine “Başvuru Sahibi” kavramı getirilerek Cenevre Sözleşmesi ile ülke mevzuatı uyumlu hale getirilmiştir.

ULUSLARARASI HUKUKTA MÜLTECİ KAVRAMI

Son günlerde yazılı ve görsel medyada sıklıkla karıştırılan diğer kavram ise “mülteci” kavramıdır. Uluslararası hukukta “mülteci” kavramı, 1951 tarihli “Mültecilerin Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesinde”  “Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen statü sahibi yabancı” olarak ifade ediliyor.

Türkiye’de bu kavramlar 2014’te çıkarılan 6458 sayılı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”nda (YUKK)[3] düzenlenmiş durumda. Türk Hukuk sisteminde mülteci,  “Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi olarak tanımlanıyor. Yani Türkiye, halen Avrupa’dan gelenleri mülteci olarak kabul ediyor, bu coğrafi alan dışından gelenleri mülteci olarak kabul etmiyor.

Ülkemizde, Avrupa dışından gelen kişilere de “üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar” süre sınırı konularak, şartlı mülteci statüsünde geçici olarak Türkiye’de kalmasına izin verilmektedir. Buna göre şartlı mülteci, “Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen statü sahibi yabancı” olarak tanımlamaktadır. Türkiye 1951 Sözleşmesine bu hususu çekince olarak koymuştur.

Görüldüğü gibi mülteci ile şartlı mülteci arasında temelde çok büyük bir farklılık bulunmamasına rağmen, sadece geldiği coğrafya ve süre kapsamında bir ayrım yapılmıştır. Türkiye komşu ülkelerden gelebilecek mülteci akımlarına karşı koyabilmek için bu konudaki 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesindeki çekincelerini öne sürmektedir. Ancak Sözleşmedeki çekincesine uygun davranmasına rağmen 2011 yılındaki Suriyeli göçünün kendisini etkilemesinden kurtulamamıştır.

 ULUSLARARASI ve ULUSAL HUKUKTA GÖÇMEN KAVRAMI

Hâlihazırda mevcut uluslararası anlaşmalar içerisinde tüm devletler tarafından kabul edilmiş bir göçmen tanımı bulunmamaktadır. Uluslararası Göç Örgütü’ne göre (IOM) “Göçmen, hiçbir zorlamaya maruz kalmadan maddi ve sosyal koşullarını iyileştirmek, kendileri ile ailelerine ilişkin yaşam koşullarını geliştirmek amacıyla başka bir ülkeye hareket eden kişi/kişiler” olarak tanımlanıyor. Burada dikkat edilirse ekonomik ve sosyal koşullar ön plana çıkarılmıştır.

Türk hukukunda, 5543 sayılı İskân Kanununa[4] göre “Göçmen, Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye’ye gelip bu kanun gereğince kabul olunanlardır.” şeklinde tanımlanıyor. Bu tanımda ise Türk soyundan gelenlerin ön plana çıkarıldığı görülüyor.

Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere Türk hukuk sisteminin anladığı göçmen tanımı ile medyada kullanılan göçmen tanımı arasında büyük bir fark bulunmaktadır.

GÖÇMEN İLE MÜLTECİ ARASINDAKİ FARKLAR

Sıklıkla karıştırılan kavramlar arasında göçmen ve mülteci kavramı da geliyor. Medyada bu iki kavram sıklıkla birbiri yerine kullanılmakta ise de hukuki anlamda birbirinden çok farklı kavramlardır.

Bu çerçevede en temel husus olarak göçmenler ülkelerini kendi istekleri, bireysel kararları ile ekonomik ve sosyal koşullarını iyileştirme amacıyla terk ederken, mültecilerin ülkelerini terk etmeleri kendi isteklerine dayanmaz, güvenlik konusu ön plana çıkarak ülkelerini terke mecbur kalırlar. Mülteciler için sosyal ve ekonomik koşullara dayanmayan yaşamsal şartlar ön plandadır.

Yine göçmenler mültecilik statüsü için gerekli olan kıstaslara sahip olmadıklarından, mevzuatta mülteciler için geçerli olan “geri göndermeme” başta olmak üzere 1951 Cenevre Sözleşmesinde belirtilen uluslararası korumadan yararlanamazlar. Kısacası göçmen ile mülteci veya sığınmacı tamamen ayrı kavramları ifade ediyor.

TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLERİN “YASAL STATÜSÜ”

Peki, bu durumda ülkemizde bulunan Suriyelilerin yasal statüsü nedir? Uluslararası statü sahibi midir? Birçok durumda bu kişiler için çok farklı tanımlamalar kullanılmaktadır. Ancak 6458 sayılı YUKK ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan “Geçici Koruma Yönetmeliği[5]”ne göre, ülkemizde bulunan Suriyelilerin hukuki statüsüGeçici Korunan” veya “Geçici Koruma Altında olanlardır”. Yani sıklıkla kullanılan, mülteci, sığınmacı veya tanımı bile bulunmayan “geçici sığınmacı” değildir.

Geçici koruma” kavramı yönetmelikte, “ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan korumayı” ifade etmektedir.

Ayrıca geçici koruma toplu halde verilen bir statüdür. Bireysel bir statü değildir. Yönetmeliğe göre; Suriye’den Türkiye’ye gelen yaklaşık 3,7 milyon kayıtlı, 1,5 milyon kayıtsız toplam 5,2 milyon Suriyelinin statüsü, “GEÇİCİ KORUMA veya GEÇİCİ KORUNAN” statüsündedir. Ancak halen mevcut mevzuatımıza göre Suriyelilerin geçici koruma altında iken uluslararası korumaya yani şartlı mülteci veya ikincil korumaya başvuramayacaklarının düzenlendiği bilinmektedir.

Yani YUKK açısından Türkiye’de yaşayan Suriyeliler, mevcut statüleri ile hâlihazırda ne mülteci, ne sığınmacı, ne şartlı mülteci, ne de ikincil koruma statüsüne sahip değildir.

Peki, ülkemizdeki geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin, bu durumları sona erdiğinde, eğer uluslararası koruma başvuru hakkı bulunuyorsa hangi uluslararası statüye başvurabilirler?

İlk olarak geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin toplumda ve medyada veya tartışmalarda sıklıkla kullanılan “mülteci” olarak başvuramayacaklarını ifade etmek gerekir. Bu, coğrafi çekince nedeni ile mümkün değildir. Şartlı mülteci tanımı da Suriyelilerin durumunu karşılamıyor. Geriye sadece uluslararası koruma statülerinden “ikincil koruma” statüsü kalmaktadır.

Mevzuatımızda “ikincil koruma”, “Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak olması nedeniyle, menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen kişiye verilen statüyü” şeklinde tanımlanıyor.

Bu tanım dikkate alındığında ülkemizde bulunan Suriyeliler, geçici koruma statüleri sona erdiğinde ve uluslararası koruma için başvuru yaptıklarında bile mevcut mevzuata göre küçük bir grup “Şartlı Mülteci” olarak tanımlanacakken, büyük bir kısmı Suriye’deki silahlı çatışmadan kaçtıkları için sadece “İkincil Koruma” statüsüne sahip olabilecektir.  

Sonuç olarak,

Kavramsal tanımlamaların doğru kullanılması göçmenlerin ülkede bulundukları statülerin anlaşılması açısından son derece büyük bir öneme sahiptir. Yanlış kullanılan göçmen, sığınmacı ve mülteci kavramları, göç olayının toplumda anlaşılamamasına, kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine, bu kişilerin uluslararası sözleşmelerin tanıdığından fazla hak elde etmesine, ülkede kalıcılaşmasına yol açmaktadır.

Öte yandan terim birliğinin sağlanması, ülkemizdeki Suriyeliler için Suriyeli mülteci, Suriyeli sığınmacı veya geçici sığınmacı gibi kavramların yerine, “GEÇİCİ KORUNAN SURİYELİLER” kavramının kullanılmasının, bu insanların ÜLKEMİZDE GEÇİCİ OLARAK BULUNDUKLARI ve ŞARTLAR OLUŞTUĞUNDA MUTLAKA GERİ DÖNECEKLERİ algısını vermesi açısından son derece önemlidir.

 

* Sahil Güvenlik Kurmay Kd. Alb. M. Zeki BODUR (E), mzbodur@yahoo.com.

[1] Uluslararası mevzuat ve 2014 yılında çıkarılan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununa göre, uluslararası koruma kapsamında, “mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma” statüleri bulunmaktadır.

[2]  http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2014-1/12.pdf, Erişim Tarihi:01.03.2020

[3] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6458.pdf, Erişim Tarihi:04.03.2020

[4] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5543.pdf, Erişim Tarihi:05.03.2020

[5] https://www.goc.gov.tr/gecici-koruma-kanunu-ve-yonetmeligi, Erişim Tarihi:05.03.2020

Yorumlar

MAKALELER