Değerli meslek büyüğümüz, usta gazeteci Sedat Ergin, İdlib ile ilgili gazetesi Hürriyet’te 22-25 Ağustos tarihleri arasında “İdlib Dosyası” ana başlıklı dört yazıda çok önemli bilgileri paylaştı. Ergin, 24 Ağustos’ta yazdığı “İdlib dosyası (3): Önlenemezse büyük felaket İdlib'de kapıda bekliyor...” başlıklı yazısında İdlib meselesini 7,5 yılı dolduracak olan Suriye iç savaşının finali olarak nitelemişti. Kendisiyle Yeniçağ gazetesinde birlikte çalışma şerefine nail olduğum Özcan Yeniçeri hocam da, 31 Ağustos’ta gazetesindeki köşesinde dananın kuyruğunun kopacağı yeri İdlib olarak tanımlamış ve kentin, Türkiye için ciddi güvenlik sorunları barındırdığına vurgu yapmıştı. İdlib meselesiyle ilgili uzmanların, gazetecilerin, analistlerin kaleme aldığı çok sayıda yazı da mevcut. Hepsini internet üzerinden bulup okuyabilirsiniz. Ben de bu kent ile ilgili kafalardaki bazı sorulara yanıt aramak istedim. Uzmanlarla ve sahada görev yapan insanlarla yaptığım bilgi alışverişi sonucunda ortaya çıkan tabloyu şu şekilde aktarabilirim:
SORU 1- İdlib’in ekonomik, coğrafi ve bu çerçevede stratejik önemi nedir?
YANIT 1- Kent, Suriye'nin kuzeybatısında bulunan ve aynı isimli yönetim bölgesinin merkezi olan bir şehir. Halep'e 60 km uzaklıkta. Bulunduğu ilin Türkiye'ye sınır komşuluğu var. Oldukça eski bir yerleşim alanı olan şehir yakınlarında pek çok eski şehir kalıntısı bulunuyor. Bunlardan Ebla antik kenti, bir zamanlar bölgede önemli bir merkezdi. İç savaş öncesinde şehrin ekonomisi tarıma dayanmaktaydı ve Suriye'nin önemli tarım merkezlerinden birisi olma özelliği gösteriyordu.
Kentin ayrıca stratejik açıdan da önemli bir konumu bulunmakta. Kent, Suriye’nin kuzeyinin Akdeniz’e ulaşma hattı olan Halep-Hama-Lazkiye ulaşım yolunu kontrol eden bir coğrafi konuma sahip. Bu nedenle kentin kontrolü demek, Akdeniz’e uzanan yolu da kontrol etmek anlamı taşıyor. Bu nedenle son derece stratejik bir önemi de bulunuyor.
SORU 2- İç savaş boyunca İdlib’te neler yaşandı?
YANIT 2- Suriye’de 2011 yılının Mart ayında başlayan ve 2012 yılında iç savaşa dönüşen çatışmalar boyunca İdlib, 2015 yılına kadar Suriye ordusu, silahlı muhalefet ve El Kaide çıkışlı terör örgütlerinin hakimiyet mücadelesine sahne oldu. Bu tarihte kentin kontrolü içinde Şam Fethi Cephesi (Nusra Cephesi), Ecned eş-Şam, Ahrar uş-Şam, Nureddin Zengi Hareketi, El-Hakk Tugayı, Ceyş el-Sünnet, Şam Şahinleri Tugayı, Türkistan İslam Partisi, Feylak eş-Şam, Cund el-Aksa örgütlerinin bulunduğu Fetih Ordusu’nun kontrolüne geçti. Bu tarihten sonra Fetih Ordusu’ndan ayrılanlar olsa da, bu kuvvet 2017 yılına kadar fiilen varlığını sürdürdü.
Türkiye ile Rusya-İran arasında başlatılan Astana süreci, bu süreçle paralel olarak Halep’in ve silahlı muhalefet ve terör örgütlerinin kontrolü altındaki bölgelerin Suriye ordusu tarafından alınması bu kentte de dengeleri değiştirdi. Suriye ordusunun kontrolüne geçen bölgelerden kaçan veya açılan koridorlarla ayrılan gruplar için İdlib adeta kurtarılmış bölge oldu. İç savaş boyunca çok sayıda sivilin de Türkiye sınırıyla bağlantısı nedeniyle sığındığı kentin nüfusu, silahlı muhalefet, terörist gruplar ve sivillerle yaklaşık 3 milyona ulaştı. DEAŞ’ın artık neredeyse bitirilme noktasına gelmesinden sonra Suriye yönetimi İdlib, PYD işgalindeki bölgeler ve haricinde tüm ülkede yeniden hakim olunca gözler son "Çatışmasızlık Bölgesi" İdlib’e çevrildi.
SORU 3- İdlib’te hangi örgütler bulunuyor?
YANIT 3- İdlib’te irili ufaklı çok sayıda silahlı muhalefet unsuru ve terör örgütü bulunuyor. Bu gruplar çeşitli çatı örgütlenmelerin bünyesine girmiştir. Suriye’deki gelişmeleri yakından takip eden Suriye Gündemi isimli internet sitesi bu çerçevede İdlib’teki örgütlenmeleri şu şekilde tasnif etmiştir:
Heyet Tahrir el Şam: Muhammed el-Cevlani liderliğindeki eski Nusra örgütü, El-Kaide ile bağlarını koparma kararı aldıktan sonra kendi ismini Cephet Fetih Şam olarak değiştirmiştir. İkinci bir adımda ise Cephet Fetih Şam, birkaç başka grup ile beraber HTŞ’yi kurmuştur. HTŞ’nin kuruluşundan sonra HTŞ’deki iç karışıklıklar, fikir ayrılıkları ve HTŞ’nin özellikle Ahrar’uş Şam’a karşı saldırgan tutumu HTŞ’den birçok grubun ve kişinin ayrılmasına yol açmıştır. Bazı eski Nusra gruplarının HTŞ’den ayrılması sonucunda Huraşiddin kurulmuştur.
Huraşiddin: HTŞ’nin kuruluşunu ve El-Kaide’den ayrılışını doğru bulmayan ve El-Kaide’ye biatını bozmayan eski Nusra içerisindeki birçok grup HTŞ’den ayrılmıştır. Muhammed el-Cevlani’nin kararlarına karşı çıkan grup ile HTŞ arasında birçok sürtüşme ve karşılıklı atışmalar yaşanmıştır. Huraşiddin’i kuran gruplar eski Nusra grupları arasında savaşta en etkili olan gruplardan oluşmaktadır. Özellikle “Badiye Cephesi” olarak tanınan grup, Nusra’nın askeri operasyonlarında en önde yer alan ün kazanmış bir yapılanmaydı. Huraşiddin, El-Kaide’ye olan bağlılığını devam ettirmektedir ve El-Kaide’nin Suriye’deki yeni yapılanmasıdır.
Cephe Tahrir Suriye: HTŞ’nin saldırgan tutumuna ve beklenen HTŞ saldırılarına karşı, Ahrar’uş Şam ve Nureddin Zengi Hareketi arasında kurulmuş bir savunma paktıdır. Zeytin Dalı Harekâtı devam ederken HTŞ’nin Nureddin Zengi Hareketi’ne Batı Halep’te düzenlediği geniş çaplı saldırı üzerine CTS savunma paktı harekete geçmiş ve HTŞ’yi geri püskürtüp HTŞ kontrolündeki birçok bölgeyi ele geçirmiştir. CTS ile HTŞ arasında yaşanan çatışmalarda Sukur el-Şam grubu CTS’nin yanında yer almıştır, fakat resmi olarak CTS’nin parçası değildir. CTS ve Sukur el-Şam Türkiye yanlısıdır ancak Türkiye tarafından doğrudan desteklenmemektedir.
Ulusal Özgürleştirme Cephesi: Türkiye’nin İdlib’te doğrudan desteklediği grupların Türkiye’nin yönlendirmesi ile kurduğu bir çatı yapılanmasıdır. 28 Mayıs 2018 tarihinde İdlib ve çevresinde faaliyet gösteren 11 muhalif grubun birleştiklerini duyurması ile birlikte “Ulusal Özgürleştirme Cephesi” kurulmuştur. Yeni oluşum içerisinde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonuna katılan Feylak’uş Şam ve Zeytin Dalı operasyonuna katılan Ceys el-Nasr ve 23. Fırka (Tümen) da bulunmaktadır. UÖC bileşenlerinin tamamının Türkiye tarafından desteklendiği bilinmektedir. UÖC’de ne derece merkezi emir-komuta zinciri bulunduğu ise şüphelidir. UÖC gerçek manada bir birliktelikten çok, bir şemsiye yapılanmasıdır. Ayrıca UÖC bileşenlerin ortak hareket ettiğinde İdlib’te önemli bir güç merkezi oluşturmaktadırlar. 28 Mayıs tarihinde Ulusal Özgürleştirme Cephesi’ne yeni katılımlar olmuştur. Ceys el Ahrar ve Sukur uş Şam yanısıra Cephe Tahrir Suriye de Ulusal Özgürleştirme Cephesi’ne katılmıştır. Böylelikle İdlib’teki Astana sürecinin dışında kalmayan tüm aktörler bir şemsiye altında toplanmıştır. CTS’nin UÖC’ye katılması ile birlikte İdlib’te başta 4 olan ana aktör sayısı 3 ana aktöre inmiştir.
SORU 4- İyi hesaplanmamış bir harekatın Türkiye için barındırdığı riskler nelerdir?
YANIT 4- İdlib, ilk soruda da aktardığımız üzere Hatay ilimiz ile sınırdaştır. Ayrıca yine Türkiye tarafından Zeytin Dalı Harekatı’yla PYD terör örgütünden temizlenerek asli sahiplerine teslim edilen Afrin de bu kentin komşusu. Türkiye’nin iyi hesaplanmamış ve sivil-silahlı-terörist ayrımı yapılmadan gerçekleştirilecek bir operasyona karşı durmasının en önemli nedenlerinden biri, işte bu sınırdaşlıkla bağlantılı. Çünkü İdlib sınırları içinde büyük çoğunluğu mülteci konumunda bulunan yaklaşık 2,5 milyon sivil bulunuyor. Sivilleri de riske edecek bir operasyon durumunda Türkiye’ye ve Zeytin Dalı Harekat (ZDH) ve Fırat Kalkanı Harekat (FKH) bölgelerine yaklaşık 500 bin ile 1 milyon arasında bir mülteci akını yaşanabileceği endişesi hakim. Bu birinci neden.
İkinci olarak kentte bulunan silahlı muhalif unsurların hedef alınması durumunda bu grupların terörist gruplarla işbirliğine gitme riski bulunuyor. Bu da kentteki güvenlik probleminin çözümü açısından büyük bir açmaza yol açacak.
Son olarak da, kentte farklı istihbarat örgütlenmeleri tarafından yönlendirilen, kontrol edilen çok sayıda terör örgütünün de varlık göstermesi Ankara’yı endişelendiriyor. Bu terör örgütleri, hesapsız yapılacak şiddetli bir operasyon durumunda;
- Sivillerin arasına karışabilir ve Türkiye’ye, ZDH ve FKH bölgelerine sızabilir,
- Kentte sivillere yönelik katliam yapabilir.
- Bu terörist gruplar, silahlı muhalefet unsurlarını yanına çekerek, 12 gözlem noktasında bulunan
TSK ile çatışma aşamasına gelebilir.
Bütün bu saydıklarımızın gerçekleşmesi, aynı zamanda ZDH ve FKH bölgelerinde oluşturulan güvenli alanları da büyük riske atacaktır.
Türkiye bütün bu ciddi riskler nedeniyle iyi hesaplanmamış bir harekata karşı durmaktadır.
SORU 5- İdlib meselesi Astana’da kurulan birlikteliği riske atar mı?
YANIT 5- Ankara, Astana süreciyle birlikte iletişimini kuvvetlendirdiği Moskova ve Tahran’la işbirliğine büyük önem veriyor. Aynı şekilde de karşılık buluyor. Bu nedenle harekatın iyi hesaplanması için, bu iki başkentle iletişimi canlı tutuyor. Buna, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Moskova’ya yaptığı görüşmeleri örnek gösterebiliriz. Akar ve Fidan’ın bir hafta içinde iki kez Moskova’ya gitmesi ve ikinci ziyaretlerinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun da bulunduğu bir heyetle, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından ağırlanmaları, özellikle Türkiye ve Rusya’nın birbirine sıcak yaklaşımını göstermesi bakımından çarpıcı. Batı'nın büyük baskısı altında bulunan İran da bu konuda Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemiyor. 7 Eylül’de İran’ın başkenti Tahran’da bir araya gelecek üç ülkenin liderleri de Suriye sorununun çözümü noktasında önemli kararlar alacağa benziyor. Hatırlanacağı üzere 4 Nisan’da Ankara’da yapılan liderler zirvesi, Suriye sorununun çözümü için adeta dönüm noktalarından biri olmuştu. 7 Eylül zirvesi sonrasında daha ileri bir yola girileceği öngörülüyor.
SORU 6- Rusya’nın İdlib konusunda neden sert operasyonda ısrar ediyor?
YANIT 6- İdlib’te dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen cihatçı gruplar bulunuyor. Bu bölgeler arasında Çeçenistan da bulunuyor. Bu durum Rusya açısından en büyük kaygılarının başında geliyor. Olası bir silahsız çözümde, bu cihatçı grupların Çeçenistan’a geri dönmeleri, Rusya için ulusal güvenlik problemi oluşturacak. Rusya bu kaygılar çerçevesinde terörist grupların tamamen imhası konusunda bastırıyor. Ek olarak Rusya'nın İdlib'i çözen ülke olarak masaya güçlü oturma amacını da vurgulamak gerekiyor.
Benzer bir kaygıyı Çin'in ve Avrupa ülkelerinin de hissettiğini eklemek gerekir. Hatırlanacağı üzere Çin yönetimi, Şam yönetimine “İdlib operasyonuna destek verebiliriz” yönünde simgesel bir mesaj iletmişti. Suriye konusunda, Esad yönetimine siyasi destek dışında aktif olarak bulunmayan Çin'in ilk kez böyle bir hamle yapması dikkat çekiciydi. Bu hamlenin nedeni oldukça basit: Çünkü İdlib’de, Sincan Uygur (Türkiye’de bilinen ismiyle Doğu Türkistan) bölgesi kökenli cihatçı örgüt Türkistan İslam Partisi’nin de yaklaşık 2500 militanı bulunmakta. Pekin yönetimi, bu militanların gelecekte Çin’e dönebilme ihtimalinden ötürü kaygılı. Çin, bu nedenle İdlib konusunda teröristlerin imhasına destek veriyor.
Yine Avrupa başkentleri, kendi ülkelerinden bölgeye giden cihatçıların geri dönmeleri durumunda, terör eylemlerine başvurmasından endişe ediyor. Ancak ABD'nin politikalarına karşı duramadıkları için İdlib konusunda Rusya veya Çin benzeri bir tutum alamıyorlar.
SORU 7- ABD neden İdlib operasyonuna karşı çıkıyor?
YANIT 7- Aslında ABD kendisinin kontrolündeki bir çözüme her zaman onay verecek bir politika izliyor. Ancak Washington, kente yönelik operasyonun liderliğini Rusya ve Esad yönetiminin yapmasına karşı. Çünkü olası bir operasyon gerçekleşirse mevcut dengeler çerçevesinde Türkiye, Rusya, İran ve dolaylı olarak Esad yönetimi merkezli gerçekleşecek. Bu da ABD’yi ve özellikle Batı’yı masada etkisiz kılacak. Washington bu nedenle İdlib konusunda olası bir operasyonu mümkün olduğunca erteletmeye çalışacak. Batı dünyasından ve BM’den yapılan “İdlib operasyonu riskli” açıklamalarını bu çerçevede değerlendirebiliriz.
ABD’nin çözümü erteletmesinin en önemli nedenlerinden biri de, bu süreçte Fırat’ın doğusunda PYD terör örgütünün işgalindeki bölgelerdeki gücünü tahkim etme isteği de yatıyor. Hatırlanacağı üzere son olarak bu bölgelere hava saldırılarına karşı radar sistemi kurulması yönündeki gelişme basına yansımıştı. İdlib meselesi çözülürse, herkes gözünü ABD destekli PYD terör örgütü işgalindeki topraklara çevirecek. Bu da doğrudan muhatabın ABD olmasına neden olacak. Özetle final Fırat’ın doğusunda ve masada olacak.
SORU 8- İdlib final mi?
YANIT 8- İdlib, bir önceki soruya verdiğimiz yanıtın son cümlesinde aktardığımız gibi final olmayacak. Tam tarif etmek gerekirse, İdlib masada ve Fırat’ın doğusunda eli güçlendirmek için son hamle yeri. Bu konuyu biraz açacak olursak;
- Herkes Suriye sorununun masada çözüleceğini iyi biliyor. Bu çerçevede elini kuvvetlendirmek için de her bölgede hamle yapma ihtiyacı hissediyor. Türkiye-Rusya-İran Astana üçlüsünü oluştururken, ABD’de Cenevre’de kendi kontrolünde bir masa kurdu. Özetle bir cepheleşme var. Buna en iyi örneklerden bir tanesi, BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’nın ABD liderliğindeki ülkeler ile Astana üçlüsünü ayrı ayrı ağırlayacak olmasını gösterebiliriz. Türkiye, Rusya ve İran heyetlerini 11-12 Eylül’de Cenevre'de ağırlayacak olan Mistura, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan’ı ise 14 Eylül’de Cenevre’ye çağırdı. Mistura, bu heyetlerle Suriye anayasası taslağı üzerinde ortak istişarelerde bulunacak. Bu nedenle herkes masaya eli güçlü oturmak istiyor.
- İdlib meselesinin çözümünden sonra gündem esas olarak PYD işgal bölgesine kayacak. Türkiye açısından buna ek olarak Münbiç ve Tel Rifat’ı da ekleyebiliriz. Münbiç konusunda ABD ile Tel Rifat ile ilgili de Rusya ile iletişimde olduğumuz biliniyor. Ancak ana konu PYD işgalindeki bölgeler. Bunu da bir başka yazıda işleyelim.