Zor günlerden geçiyoruz. Hem de çok zor…
Katar ile Suud hanedanlığı arasındaki kriz, komşumuz İran’daki gelişmeler, Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin önceki gün ilan ettiği bağımsızlık referandumu tarihi, bu gelişmelerin yansımaları. Bütüne baktığımızda diğer sınırlarımızda sakin sayılmaz. Ukrayna, Kırım üzerinden kuzeyimize yansıyan sıcaklık, doğumuzda Ermenistan’ın Karabağ işgalinin yıllardır yarattığı sarsıntıların dönem dönem artış göstermesi, batımızda Yunanistan ile Ege’de yaşadığımız bilek güreşi, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs meselesi ve Münhasır Ekonomi Bölgesi tartışmaları… Nereye baksak adeta kuşatma altındayız. Türkiye’nin bu sorunları aşacak gücü elbette var. Ancak risk analizi sıralamasında Suriye’deki sorunların daha öne çıktığı görülmekte. Özellikle de NATO’daki müttefikimiz ABD ve Almanya’nın terör örgütlerini Türkiye’ye karşı kullanması, başımızı ağrıtmaya devam ediyor ve edecek gibi görünüyor.
Bunlardan biri, kamuoyunun da çok yakından bildiği üzere PKK/PYD-YPG terör örgütü üzerinden ABD ile yaşanan gerginlik. Son olarak ABD’li yetkililer de açıkladılar, “Rakka operasyonu başladı” diye. Operasyonu görüntüde PYD-YPG terör örgütünün tamamına yakınını kontrol ettiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) isimli paravan örgüt yapıyor. ABD’de silahları bu paravan örgüte veriyor. Ancak silahların PYD-YPG terör örgütüne gittiğini, oradan da yakın gelecekte PKK üzerinden Türkiye’ye döneceğini hepimiz tahmin ediyoruz. Ancak konumuz bu değil. Bu sütunu başlıktaki kritik konuyu sorgulamak için işgal ediyorum. Evet Rakka operasyonu sonrası ne olacak?
Bilindiği gibi Rakka, PYD’nin Suriye’de işgal ettiği bölgelerin hemen güneyinde DEAŞ tarafından işgal edilen bir eyalet ve bunun merkez kenti de aynı adı taşıyor. Uzunca bir süredir Irak’ın Musul vilayetiyle beraber DEAŞ’tan kurtarılması gündemdeydi. PKK’lı elebaşı Mustafa Karasu’nun yazdığı ifadeyle Türkiye bölgedeki büyük oyunu bozacağı için Rakka’da istenmedi. Operasyon başladı. Rusların ABD-PKK/PYD-DEAŞ anlaşmasını bozmaya yönelik hamlesini bir kenara koyacak olursak, Rakka eninde sonunda DEAŞ’tan temizlenecek gibi görünüyor. Sonrası için ihtimaller sıralanırken Deyrizor’a yönelik bir başka hamleden söz ediliyor. Burada PYD’nin kullanılması gündemde. Ancak sonrasında Türkiye’yi esas olarak ilgilendirecek Rakka sonrası PKK/PYD-YPG terör örgütünün mevcut konumlanması ve gelecek planlaması olacak gibi görünüyor.
Bu konuda ciddi çalışmalar yapan uzmanlar ve kaynaklar, çok da iyimser bir senaryo ortaya koymuyor ve risk analizlerinin iyi hesaplanıp, Türkiye’nin bu analizlere göre adım atması gerektiği konusunda hemfikir. Uyarılar çerçevesinde Rakka operasyonu biterse Türkiye’nin karşı karşıya kalabileceği riskleri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Rakka operasyonu sonrası PKK/PYD-YPG terör örgütünün ABD desteğiyle bölgedeki etkisi bugünkünden daha güçlü olacak.
- ABD, Rakka operasyonu sonrası, İran’a yönelik hamlesinin yanı sıra, Türkiye’nin olası reaksiyonuna karşı da planlamalar yapacak.
- ABD, bu planlama çerçevesinde birçok konuda karşı karşıya kaldığı Almanya ile Suriye’nin kuzeyinde ortak hareket edebilir. Almanya, PKK/PYD-YPG terör örgütünün faaliyetlerini yıllardır destekliyordu. Türkiye ile krizi Suriye üzerinden fırsata çevirip üzerimize gelebilir.
- ABD, Türkiye’yi Rakka üzerinden sıkıştırıp, PKK/PYD-YPG terör örgütüyle masaya oturmaya zorlayabilir. Bu çerçevede PYD’nin tanınması, PKK’nın da Türkiye’de bazı taleplerini kabul ettirmesi yönünde dayatmalarla karşı karşıya kalabiliriz.
- Bir dayatma da, Fırat Kalkanı bölgesinde olabilir. ABD, silahlandırdığı terör örgütü üzerinden Türkiye’yi El Bab bölgesinden çekilmeye zorlayabilir.
Maddelere bakıldığında durumun ciddi olduğu ortada.
Ayrıca Katar’a yönelik taarruz üzerinden aralarında terör örgütlerinin de olduğu bazı güçlerin Türkiye’yi de hedef göstermesi, karşı karşıya kaldığımız tuzağın boyutlarını göstermesi açısından çarpıcı. Türkiye çok akıllı ve güçlü diplomatik ve askeri hamlelerle bu tuzağı atlatacak kapasiteye sahip bir ülke.
Ayrıca bu zor günlerde büyük güçlerin ve terör örgütlerinin yıkıcı gri propaganda faaliyetlerine karşı tedbir alınmalı ve birliği bozacak hamlelerden kaçınılmalı. Unutulmamalı. 19 Mayıs 1919’u milat alacak olursak, 98 yıl sonra adeta ikinci bir kurtuluş savaşı veriyoruz. Birlik ve somut gerçeklere dayalı akıllı diplomasi dışında başka kurtuluş yolu da görünmüyor.
Yeni Birlik