Suriye gündemi açısından oldukça hareketli bir haftayı geride bıraktık. Özellikle Türkiye ile Rusya arasında en üst düzeyde varılan mutabakat, İdlib meselesinin rayına oturmasına ciddi katkı yaptı. Sorun bitti mi? Elbette hayır. Belki de zor bir evreye gireceğiz. Ancak kafalardaki "Suriye sorununun çözümü konusunda, Astana üçlüsünün uyumu devam edecek mi" sorusunun yanıtlanması açısından mutabakat belirleyici oldu. Çünkü 7 Eylül’de İran’ın başkenti Tahran’da yapılan Türkiye-Rusya-İran devlet ve Cumhurbaşkanları düzeyinde yapılan toplantıda, ortak bir metin açıklanmasına rağmen soru işaretleri oluşmuştu.
Özellikle İran tarafının bazı tavırları, eylemleri Türk kamuoyunda eleştiri konusu olurken, Rusya’nın da İran’a yakın durduğu tespitleri, Astana Üçlüsünün kriz yaşamasını bekleyenleri heveslendirmişti. Ancak 17 Eylül’de Rusya’nın Soçi kentinde yapılan Putin-Erdoğan zirvesi, bu beklentide olanları hayal kırıklığına uğrattı. İran’ın da bu mutabakata destek vermesiyle, İdlib meselesinin çözümü bir kanala sokulmuş oldu. Mesele bu açıdan önemliydi. Tabiri caizse, işin uzlaşma boyutunu içeren yüzde 50'si, yani başlangıcı tamamlanmış oldu. Geriye, eylem boyutunu içeren diğer yüzde 50 kaldı.
Mutabakatın, İdlib üzerinden Astana birlikteliğini bozma girişimlerinde bulunan Washington ve hempalarını üzdüğünü tahmin etmek ise zor değil. Çünkü bu mutabakat, Astana üçlüsünün gözünü Fırat’ın doğusuna çevirmesinin de önünü açtı. Bunun ilk işaret fişeği zaten, her türlü gerilime rağmen Tahran zirvesinde yakılmıştı. Zirve sonrasında açıklanan 12 maddelik sonuç bildirisinin ikinci maddesindeki şu ifade yer aldı:
“Terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmiş, Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını ifade etmişlerdir.”
Bu ifadeden kastedilen eylemlerin sahibinin, Batı’nın taşeronu olarak bölgedeki 4 ülkeyi bölmeye yönelik saldırılar yapan PKK/PYD terör örgütü olduğu açıktı. Özetle çanlar terör örgütü ve arkasındaki ABD için çalmaya başlamıştı.
Türkiye, Fırat’ın doğusundaki ABD destekli PYD terör örgütü varlığını her fırsatta güçlü bir şekilde dile getiriyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tahran’da yaptığı konuşmada bu konuyu bir kez daha gündeme getirdi.
Rusya ve İran'ın tavrı ise merak ediliyordu. Bu iki ülke, uzunca bir süredir Fırat’ın doğusundaki terör varlığını birinci önceliği yapmamıştı. Tahran zirvesinden sonra yapılan basın toplantısında İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin şu sözleri, İran tarafının bakış açısının değiştiğini gösterdi:
"İdlib ve Fırat’ın doğusu geri kalmıştır. Hepimizin çalışması gerekiyor. Fırat’ın doğusunun düğümünü çözelim, Amerika’yı oradan çıkmaya zorlayalım. Çünkü bu krizin devam etmesinin arkasındaki en önemli etken Amerika’dır."
Geriye Rusya kalmıştı. Habertürk Washington temsilcisi Serdar Turgut, 11 Eylül tarihli yazısında Amerikan kaynaklarının “Rusya, İran’daki üçlü zirveden sonra yaptığı açıklamada ‘Suriye’de terör örgütleri bir tek İdlib’de kaldı’ diyerek Fırat’ın doğusu için Amerika ile daha önce varılmış olan mutabakata sadık kaldığı” değerlendirmesini paylaşmıştı. Yani Amerikalılar, "Rusya, PYD'yi terör örgütü olarak görmemeye devam edecek" düşüncesindeydiler. Ancak sonrasındaki gelişmeler pek de bu kaynakların beklediği gibi olmadı. Kulis bilgilerine göre Soçi zirvesinde Rus tarafı, PYD terör örgütüne karşı mücadelede daha aktif bir pozisyon alacağının işaretlerini verdi. Hatta bir dedikoduya göre, Rus tarafı başkentlerindeki PYD ofisinin kapatılmasını bile gündemine almıştı. Ardından da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 21 Eylül’de yani dün yaptığı açıklamada Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik en büyük tehdidin Fırat’ın doğusunda ABD kontrolünde oluşturulan özerk birimler olduğunu söyledi. Özetle artık Astana üçlüsünün tamamının gözü bu bölgeye dönmüştü.
İdlib meselesi tartışılırken, Suriye meselesinde finalin İdlib'te değil Fırat’ın doğusunda olacağını vurgulamıştık. Bu gelişmeler adım adım kısa sürmeyeceği kesin olan bir finale doğru ilerlendiğini gösteriyor.
Bu gelişmelerin yaşandığı bugünlerde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Fırat’ın doğusunda yer alan Tel Abyad’ın tam karşısına tank ve asker yığınağı yaptığı haberleri gelmeye başladı. Tel Abyad, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinin tam karşısında bulunuyor. Bazı haberlere göre TSK, bu kentte varlığını sürdüren terörist unsurları topçu ateşiyle vurmaya başladı. Eğer haberler doğruysa, terör örgütünün özerklik hayalinin biteceği yer Tel Abyad olacak gibi görünüyor. Çünkü terör örgütü 6 Eylül’de sözde özerklik ilanı yapmıştı. Bu özerklik ilanını da şu an elinde bulunan iki kantona dayandırıyordu. Tel Abyad, bu sözde iki kantonun tam ortasında yer alıyor. Düştüğü anda da, terör örgütünün elinden sözde Afrin kantonunun alınması gibi, işgal ettiği diğer yerlerinden alınmasının yolu açılır. Yani Tel Abyad PKK/PYD’nin elinden alınırsa o zaman kısa vadede özerklik, uzun vadede kurulması planlanan sözde devlet hayali de, aynen Akdeniz’e uzanacak koridor hayali gibi tarihin çöplüğüne gider. Güvendikleri ABD'de hiçbir şey yapamaz, aynen Irak'ın kuzeyindeki Barzani yönetimini koruyamadığı gibi PYD'yi de koruyamaz.
Gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz.