Hatırlarsınız. Terör örgütünün teorik olarak beyin takımında yer alan elebaşlarından bir tanesi Türk Ordusu Afrin’i terörist işgalinden kurtarınca “Gerilla Efrin'e karşı hamle yapar ve Şemdinli'yi ele geçirir” diye bir tehdit savurmuştu. Bu tehdidin nedeni çok açıktı: Zeytin Dalı Harekatı örgütü çok fena sarsmıştı. Kale gibi gördükleri Afrin’den 58 gün gibi kısa bir sürede arkalarında 4 bine yakın ölü bırakarak kaçmışlardı.
Kendi aralarındaki telsiz konuşmalarından da militanların Kandil’deki terör elebaşlarına tepkili oldukları basına yansıdı. Örgüt tabanında büyük infial vardı. Teröristlerdeki bu infialin nedeni Kandil’deki elebaşlarının kendilerini ateşe atmasıydı. Gidişat örgüt içinde çözülmeye kadar bile gidebilirdi. İşte aktardığımız ifadeyle “Durun bizim Şemdinli’yi alacak gücümüz bile var” demeye getirdiler. Ancak bunun boş bir tehdit olduğu çok kısa bir sürede ortaya çıktı. Çünkü örgüt Türkiye dışında kontrol ettiği bölgeleri koruma derdine düştü. Yıllardır çöreklendikleri Irak’ın kuzeyindeki bölgelerde bile artık rahat yüzü görememeye başladılar. Türk ordusu, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını aştı, örgütün daha önce cephe gerisi olarak gördüğü yerleri de çok şiddetli vurmaya başladı. Zaten yaklaşık bir yıldır renkli terörist listelerindeki üst düzey elebaşları yapılan operasyonlarla tek tek etkisiz hale getiriliyordu. PKK’nın son 20 yılda bu kadar çok elebaşını kaybettiği bir süreç görünmüyor. Irak’ın kuzeyine son yapılan operasyonlarla da ABD’nin Irak’ı işgaliyle başlayan emperyalist yatırımın kaleleri birer birer düşmekte. Teröristler için bırakın Şemdinli, Yüksekova, Lice, Şırnak kırsallarını sınırın hemen öte yanındaki Hakurk, Avaşin, Basyan, Gare, Zap, Metina gibi terör yuvaları ile Kandil ve Sincar’da kurdukları terör karargahları bile güvenli değil.
Örgütün Irak’taki Direnç Noktaları Kırılıyor
Türk Ordusu, örgüt açısından staretjik önemdeki Bradost alanına da giriş yaparak, terör örgütünü militanlarını çil yavurusu gibi dağıtıyor. Bu saydığımız bölgelerdeki kamplar, PKK’nın gerek Türkiye içine yönelik saldırılarının merkezleri olması gerek Türkiye’den Irak’a yönelik operasyonlara karşı örgütün ilk direniş hatları olması açısından önemli. Özetle örgütün gerek saldırı gerek direnç noktaları tuzla buz ediliyor. Mehmetçik, adeta Kandil'e giden yolu açıyor.
İşte HDP heyetinin Irak’ın kuzeyindeki siyasi örgütlenmelere yaptığı ziyareti de bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Ziyaretlerde öne çıkan vurgu “Ulusal birlik”. Bu ifadeyi, terör örgütünü de içine alan bir şekilde “Gelin tüm partiler, örgütler birleşelim ve Türkiye’ye karşı kazanımlarımızı koruyalım” anlamında okumamız yanlış olmayacaktır. Kazanım dediklerinden kasıtları, Türkiye’yi, Irak’ı, Suriye’yi, İran’ı parçalayacak büyük plan çerçevesinde elde ettikleri terör yuvalarındaki kontrollerinin devamını sağlamak.
PKK Elebaşları Panikte
HDP heyetinin Irak’ın kuzeyine yönelik ziyaretiyle paralel olarak terör örgütünden de benzer çağrılar yapılmaya başlandı. Örgüt, “Türk devleti sizi işgale geliyor” diyerek bu bölgedeki Kürtleri korkutma amacı taşıyor. 2002 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı’na “Irak işgalinde emrinizdeyiz” diye mektup yazan örgüt elebaşlarından Mustafa Karasu da benzer şekilde feveran eden bir yazı kaleme aldı. Karasu, “Eğer PKK tasfiye edilirse Kürt kazanımlarının ortadan kaldırılmasında önünde hiçbir güç kalmayacaktır” diyerek ezilme korkusu yaşadıklarını açık bir dille itiraf etti. Ancak istediklerini söylesinler, yazsınlar çizsinler. Artık bırakın Türkiye sınırları içini bölgedeki hiçbir Kürdü yanlarına çekemezler. İnandırıcılıkları hiç de güçlü değil. Rudaw’ın muhabirine tepki gösteren köyle Kürt kadınının tepkisi, bunun bir göstergesi. “PKK’lıları buradan kovsalar dünya serbest olur” diyen bu Kürt kadını, bölgedeki birçok Kürdün duygularına tercüman olmuştu.
Bölgesel Yönetime Düşen...
Şimdi burada kritik eşik, Irak’ın kuzeyinin belli bir bölgesini kontrol altında tutan bölgesel yönetimin tavrının ne olacağı? Okyanus ötesindeki planlara uyup bölgesel hassasiyetleri ve gerçekleri gözardı ettiği gayri meşru referandum sonrası nasıl ezildiği malum. Bölge ülkeleri ve halklarının düşmanı olan bir terör örgütünü korumak gibi bir hataya düşmeyecekleri yönünde işaretler var. Yapmaları gereken, o Kürt kadının dediği gibi bölgedeki insanları özgürleştirmek için PKK’lıların bulundukları yerlerde ezilmesi ya da defedilmesine yardımcı olmaktır.
Suriye'deki Son Krize Dikkat
Bir önemli notumuz da iç kamuoyuna yönelik olacak. Türkiye, Batı ile bağımsız ilişki geliştirme talebinde sonuna kadar haklıdır. Bu çerçevede müttefiklik ilişkileri de kurulmuştur. Ancak şu unutulmasın ki, 2003 yılından bu yana Batı dünyasının planları ile Türkiye’nin çıkarları zıt kutuplarda ilerlemektedir. Yıllardır vurgulanan bölgesel iletişimin, 2016 yılının Haziran ayında ilk adımlarının atılmasından sonra Türkiye komşu iki ülke topraklarınndaki terör yuvalarını vurmaya başladı ve terörle mücadelede ciddi kazanımlar elde etti. Son Duma’daki kimyasal saldırı haberleri sonrası yapılan uluslararası basınç, bu kazanımlarımızı ciddi risk altına sokmakta. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, yüzde 100 haklı olarak “Uluslararası kuruluşların burada olup bitenleri süratli bir şekilde soruşturması ve dünya kamuoyunu doğru bilgilerle aydınlatması” çağrısı yaptı. Çünkü sorun insani bir sorun ve hangi taraftan yapılırsa yapılsın kimyasal saldırının kabul edilecek bir tarafı yok. Ancak bu süreçte Batı’dan yükselen baskının, özellikle Türkiye ile Rusya arasındaki iletişimi hedef alması dikkat çekici. Zaten Zeytin Dalı Harekatı'yla başlayan süreçte Washington yönetiminin Ankara-Moskova işbirliği hattını kesme yönünde bir yol haritası olduğunu öğrenmiştik. Çok dikkatli ve herkesin niyetini doğru gözlemleyen, analiz eden bir politika izlemenin zorunluluğu işte bu denklemde daha da büyük önem taşıyor. Bu yapılmazsa yukarıdaki satırlarda aktardığım kazanımlarımızın gerek Suriye'de gerek Irak'ta yeniden terör örgütü lehine dönmesi tehlikesi bulunuyor. Bu sözlerimin nedenini anlamak için terör örgütünün pozisyonuna bakmak yeterli olacaktır.