Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Mart'ta yaptığı toplantının ardından açıklanan bildirideki "PKK/PYD YPG, DAEŞ, FETÖ/PDY gibi proje terör örgütleri ilme mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği" vurgusu çok konuşuldu. PKK'nın nasıl bir projenin parçası olduğunu Destek Yayınları'ndan çıkan kitabım "Vizesiz Müttefik"te ayrıntılı örnekleriyle işlemiştim. Gerek FETÖ'nün gerek DAEŞ'in hangi merkezlerce kurulup, güçlendirilip ülkemize ve bölgemize salındığını da az çok kamuoyu biliyor. Proje örgütler konusunda son derece mahir olan Batı merkezleri şimdi yeni bir proje örgütlenmeyi karşımıza çıkardı: Suriye'nin Geleceği Partisi. Bu noktada ABD önderliğindeki Batı'nın bir başka proje örgüt çalışmasını sizlere hatırlatmakta fayda var. Böylece PYD'nin içindeki elebaşları ve teröristler tarafından kurulan Suriye'nin Geleceği Partisi'nin ne olduğunu daha iyi anlamış oluruz.
ABD'nin Irak'a yönelik baskısının arttığı günlerdi. Washington'da işgalin siyasi hazırlıkları son sürat ilerlerken bölgede de askeri hazırlık kapsamında gelişmeler yaşanıyordu. Amaç sadece Irak'ı işgal değil, günümüzde çok daha iyi anlaşıldığı üzere bölgeyi cehenneme çevirip burada üslenmek ve Asya coğrafyasına yönelik harekat çerçevesinde kontrol alanları oluşturmaktı. Tam kontrol altına alınmak istenen ülkelerden biri de Türkiye'ydi. Bu kapsamda Amerikalılar PKK terör örgütü elebaşlarıyla da sürekli iletişim halindeydi. Çok sık hatırlattığım üzere, 21 Ocak 2002 tarihini taşıyan mektupla ABD ile PKK arasındaki pazarlığın ana hatları ortaya çıkmıştı. Terör örgütünün üst düzey elebaşlarından Mustafa Karasu'nun imzasını taşıyan mektubun tam metni şöyleydi:
“ABD Dışişleri Bakanlığı Yetkilileri’ne;
Birçok konuda görüşlerimizin örtüşmesi ilişkilerimizin gelişip güçlenmesinde önemli bir zemin teşkil etmektedir. Görüşmeler sürdükçe daha fazla ortak noktaların bulunacağına kuşkumuz yoktur. Partimiz bu görüşmeleri devam ettirme iradesi ve isteğine sahiptir. Dünya sorunlarını yakından ilgilendiren Ortadoğu gerçeği bu ilişkinin sürdürülmesinin önemini daha da artırmaktadır. Bizi en fazla memnun eden de bir önyargı ile karşılaşmamış olmamızdır. Bu durum da görüşmelerimizin sonuç alıcı olacağını gösteriyor. Bu ilişki en başta Ortadoğu tarihinde demokratikleşmenin ivme kazanacağı bir dönem açabilir. ABD’nin bölgenin demokratikleşmesine verdiği rol çerçevesinde böyle iddialı konuşuyoruz. Ortadoğu’nun bütününde mevcut sistemin aşılmasını gereklilik olduğu kadar bir zorunluluk olarak da görmekteyiz.
ABD’nin Irak’a müdahalesi hem dost hem de düşman durumunda bulunan rejimlerin aşılması olanağını yaratacaktır. Aynı zamanda demokratik gelişmenin önünü açarak, demokratik rejimler kurulmasının koşullarını olgunlaştıracaktır. Bölgede beklediğimiz böylesi bir gelişme en başta Kürt halkının yararına sonuçlar doğuracaktır. PKK yukarıda belirttiğimiz çerçevede yaşanacak gelişmelerde, uluslararası toplulukla birlikte ortak tutum içine girecektir. Demokratik rejimlerin kurulması için ABD ve AB her alanda kalıcı işbirliğine önem verecektir.
Uluslararası toplulukla işbirliği içinde olma konusunda da önerilerimiz şunlardır:
1. Irak’a yönelik gerçekleşecek müdahale, bölgedeki rejimleri sarsacaktır. Partimiz, ABD ve AB’nin gücünü demokratik rejimlerin kurulmasından yana kullanmasını önemli gördüğünden böylesi bir gelişmeye tam destek verecektir.
2. Radikal İslami hareket oligarşik ve otokratik rejimler, terörizmin ve gerici uygulamaların kaynağıdırlar. Belirttiğimiz güçler, sorunları çözen değil, ağırlaştıran güçler haline gelmişlerdir. Bunlara karşı mücadelenin en etkili yolu demokrasinin geliştirilmesidir.
3. Partimiz Kürt sorununun çözümünü devletlerin yıkılmasında değil, rejimlerin demokratikleşmesinde görür. Türkiye, İran ve Suriye’de demokratik rejimlerin kurulmasıyla Kürt halkının merkezi ve mahalli iktidara katılması, Kürtçe eğitim, kültürel gelişme olanağına kavuşması ve insan haklarının tanınması halinde demokratik çözüm, ülkelerin birliği korunarak gerçekleşmiş olacaktır.
4. Partimiz demokratikleşme için çabalarını yoğunlaştırırken; KDP, YNK ve diğer ulusal güçlerin demokratikleşmelerine büyük önem vermektedir. Bu güçlerle ilişkilerin ve verilen desteğin demokratikleşme koşuluna bağlanması son derece yararlı olacaktır. Kürtler arası çatışmanın önlenmesinin ve birliğin yaratılmasının yolu demokratikleşmeden geçecektir.
5. Kürt ulusal güçlerinin, aralarındaki ilişkileri düzeltmeleri ve ittifak yapmaları için ABD’nin teşvik ve çabalarına acil ihtiyaç vardır.
6. Önemli bir husus da, önderliğimizin Avrupa’ya çıkış sürecinde görüldüğü gibi, partimizin uluslararası alanda hareket etmesi ve çalışmalarına uygulanan kısıtlamalardır. Bu kısıtlanmaların kaldırılmasının zamanı gelmiştir.
7. Genel Başkanımız Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu yaşam koşulları hem partimizi son derece zorlamaktadır. Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinde, ABD’nin belirleyici rolü olduğundan bu konuda yapılacak girişimlerle sağlanacak gelişme her bakımdan yararlı sonuçlar doğuracaktır.
8. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürt demokratik kurum ve kuruluşlarına yaptığı baskılar gün geçtikçe artmaktadır. HADEP ve diğer kurumların çalışmaları ciddi engellerle karşılaşmaktadır. Kürt Demokratik kurum ve kuruluşların üzerindeki baskıların kaldırılması çözümü kolaylaştıracağından, bu konuda ABD’nin Türkiye’yi etkileyecek girişimlerde bulunmasına büyük değer veriyoruz.
9. Bize göre tarafların, ilişki ve görüşmeleri bir sonuca götürebilmeleri için daha cesur davranmaları gerekmektedir. Buna en uygun zeminin Güney Kürdistan (Irak’ın kuzeyi-CB) olduğu düşüncesindeyiz.”
Bu mektup ve sonra yaşanan gelişmeler PKK’nın ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme politikalarının önemli bir aracı olduğunu göstermekteydi. Ayrıca mektubun girişinde yer alan “Görüşmeler sürdükçe daha fazla ortak noktaların bulunacağına kuşkumuz yoktur. Partimiz bu görüşmeleri devam ettirme iradesi ve isteğine sahiptir” ifadeleri, ABD ile PKK arasında yoğun temaslar olduğu yönünde uzun süredir yansıyan haberleri adeta teyit ediyordu.
Yıllar geçtikçe bu mektupta yer alan bazı maddelerin birer birer gerçekleştiği görüldü. Örneğin 6. maddede yer alan, PKK’lılara uluslararası alanda serbest dolaşım hakkı gibi talepler karşılandı. PKK terör örgütü mensuplarına Batı ülkelerinde serbest faaliyet yürütme koşulları sağlandı. Ek olarak terör örgütünün kontrolündeki dernekler, vakıflar ABD ve Avrupa ülkelerinde özgürce propaganda yapma serbestisi kazandı.
AB Üzerinden "İsim Değişikliği" Formülü
Bunun karşılığında ABD’nin örgütten bazı talepleri vardı. Bilindiği gibi PKK, ABD tarafından kabul edilen terör örgütleri listesinde yer almaktaydı. Bu nedenle de PKK ile doğrudan temas kurmak, ABD’yi uluslararası arenada “teröristlerle görüşen ülke” pozisyonuna sokacaktı. Bunu çözmek için, AB üzerinden bir formül geliştirildi. Formül, PKK’nın Avrupa Temsilcisi Rıza Altun’un Kuzey Irak’taki Osman Öcalan’a yolladığı raporla ortaya çıkmıştı:
“İstediğiniz ülkelerin yetkilileri ile görüştüm. PKK’nın içinde bulunduğu sıkıntıları aşabilmesi ve kendilerinin PKK’ya karşı daha rahat bir politika izleyebilmesi için alınması gereken kararlan söylediler. Aşağıda belirteceğim kararların mutlaka kongrede kabul ve ilan edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde ciddi bir sıkıntının doğabileceğini söylüyorlar.”
Raporda, Batı dünyasının PKK'nın sözde Başkanlık Konseyi’ne direktifleri şöyle sıralandı:
1. PKK’nın yeni ismi, kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde olmalı.
2. PKK’nın silahlı güçlerinin adı ‘Milli Savunma Gücü’ olarak kabul edilmeli.
3. Kürtçe eğitim ve kimliklerde ‘Kürttür’ ifadesinin bulunması taleplerinden asla taviz verilmemeli.
4. Kongre kararlarında ‘Kürdistan’ kelimesi kullanılmamalı, bu konuda Irak’ta yaşanacak gelişmeler beklenmeli.
5. PKK’nın silah bırakmaya hazır olduğu, ancak, Abdullah Öcalan hariç tüm PKK’lılara genel af ilan edilmesi gerektiği belirtilmeli.
PKK Kongresinde İsim Değiştirildi
Tam da bu günlerde PKK’nın Sekizinci Kongresi 13 Şubat 2002 günü Irak-İran sınırındaki Dildağı’nda toplandı ve kongrede Batı'nın talepleri kabul edildi. Kongre kararları terör örgütünün yönetici kadrosunda yer alan Osman Öcalan, Murat Karayılan, Duran Kalkan. Mustafa Karasu ve Nizamettin Taş’ın imzaladığı bir metinde şöyle özetlendi:
“PKK ismini değiştirerek, böylece, Türkiye’ye karşı iyi niyetini ortaya koymuştur. Silahlı unsurları tasfiye etmeye hazırız, ancak Türkiye’nin tüm PKK’lılara genel af çıkarması birinci koşuldur. Aksi takdirde silahlı unsurlar varlığını güçlendirerek devam edecektir ve bu meşru müdafaadır. PKK, Avrupa ve Türkiye’de yeniden yapılanacak, birçok biriminin faaliyetine son verip, hiçbir yasadışı faaliyet göstermeyecektir. Bu ortamda kimse; değil silahlı mücadeleyi, taş atmayı bile aklından geçirmemelidir. Mücadele tamamen demokratik alanda olacaktır ve Türkiye’yi bölmek amaçlanmamakladır. Ortadoğu’da ‘Demokratik Ortadoğu Birliği’ anlayışıyla hareket edilecek, tüm ülkelerdeki Kürtlerin bu birlik altında toplanmasına çalışılacaktır.”
Bu kongrenin ardından Washington Times gazetesi 20 Şubat 2002 tarihli sayısında, PKK’nın ismini değiştirdiğini uluslararası kamuoyuna duyurdu. Washington Times, PKK kongre kararlarına yer verdiği haberiyle birlikte Türkiye’nin Güneydoğusu’nu “Kürdistan” olarak gösteren bir harita yayımladı.
Diyarbakır çıkışlı, “PKK yeni isimle imaj değişikliği arayışında” başlıklı haberde şu satırlara yer verildi:
“Yeni isim her şeyi anlatıyor. İnsafsız gerilla saldırıları ile dolu bir tarihe sahip olan bir Kürt asi grubu kanlı imajını silmek ve siyasal bir güç haline gelmek istiyor. İsimlerinin açıklanmaması koşuluyla konuşan Kürt kaynaklar, PKK’nın, Demokratik Cumhuriyet Partisi olacağını söylediler.”
ABD ve AB'nin Terör Örgütleri Listesine Alınmadı
Ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Anlatmaya devam edelim.
Bu arada PKK’nın 8’inci Kongresine terör örgütü yönetimi tarafından sunulan politik raporda da Türkiye’yi de kapsayan bir şekilde federasyon vurguları yer aldı.
PKK’nın adı bu kongrede KADEK olarak değiştirilmişti. Avrupa Birliği, bu kongrede yapılan isim değişikliği sonrası, 2 Mayıs 2002 tarihinde PKK’yı terör örgütleri listesine ekledi. Oysa PKK'nın yeni ismi KADEK'ti. İşte bu listeye KADEK ismi eklenmedi.
ABD ise Türkiye'nin baskılarına rağmen, 2004 yılına kadar harekete geçmedi. Beyaz Saray bu terör örgütünü listeye almak için 2004 yılını beklemişti. Aynı tarihlerde AB'de KADEK'i terör örgütleri listesine ekledi.
"Peki ne var bunda. Sonuçta listeye eklenmemiş mi" diye sorabilirsiniz. Ne oldu da KADEK'in ABD ve AB terör örgütleri listesine eklendiğini hatırlatalım. Bu karardan hemen önce, yani terör örgütünün 27 Ekim-6 Kasım 2003 tarihlerinde yaptığı 9’uncu kongresinde terör örgütünün ismi bu sefer Kongra-Gel olarak değiştirilmişti.
Aynı suda iki defa yıkanmaz derler. Türk devleti, dünyada terörle mücadelede en tecrübeli devletlerin başında geliyor. PYD'ye istedikleri ismi versinler, ülkemize ve vatandaşlarımıza katliamdan başka bir şey yaşatmayan bu terör örgütlerinin gerçek yüzünü çok iyi biliyoruz. Bu nedenle hazırladıkları projeler ülkemizde kabul görmeyecektir.