Bosna-Hersek'teki küçük entitenin, Sırp Cumhuriyeti'nin Başkanı Milorad Dodik'in 25 Eylül'de yapılacağını duyurduğu Sırp referandumu, yaklaşan tarihinin yanı sıra, yerel ve uluslararası politikaların bu gerçeklikle yüzleşmesi gerekliliği açısından da kritik bir aşamaya geldi.
Peki Dodik sadece Bosna-Hersek değil, bütün bölge için tehlikeli sonuçları olabilecek referandum macerasını neden başlattı?
Sebeplerden daha az bilineni, referandumda 9 Ocak'ın Sırp Cumhuriyeti Günü olarak kabul edilmesi halinde, Sırp Cumhuriyeti'nin (Dayton Antlaşması'yla kurulan) Bosna-Hersek'ten daha eski kabul edileceği ve buna istinaden entitenin kısa süre içinde Bosna-Hersek'ten ayrılıp bağımsızlık talebinde bulunma hakkının doğacağıdır. Tabii ki gerçek bundan tamamen farklı: Bosna-Hersek, tarihi ortaçağa dayanan çok eski bir devlet. Bu devlet, bin yıldır süregelen, asla Sırbistan'ın bir parçası olmayan, 1992 yılında uluslararası standartlara göre ve uluslararası toplumun isteğiyle gerçekleştirilen bir referandum sonucunda bağımsızlığını kazanan, BM ve modern dünyanın 180 ülkesi tarafından kabul edilen bir devlettir.
Dodik'in böylesine tehlikeli bir oyunu tam da şu sıralarda başlattması, akıllarda çeşitli soru işaretine neden oluyor. Kendisi önümüzdeki ay Bosna-Hersek'te yapılacak yerel seçimin galibi olmak istiyor elbette. Ancak daha önemli olan nokta, Bosna-Hersek'in tam da bu dönemde NATO'nun Üyelik Eylem Planı'na (MAP) kabul edilmesi (ki yıl sonuna kadar bunun gerçekleşmesi muhtemeldir) ve ülkemizin AB'ye aday ülke statüsüne yakınlaşmasıdır. Dodik'in amacı, Bosna-Hersek'in uluslararası düzeyde bu şekilde kabul görmesini ve güçlenmesini ne pahasına olursa olsun engellemek. Bu tehlikeli oyunun bir diğer sebebi ise Batı'da yükselen İslam karşıtlığı: Dodik ve Büyük Sırbistan Hareketi, Bosna-Hersek ve Müslüman Boşnakları, ısrarla fundamentalizmin öncüsü ve Avrupa için bir tehlike olarak gösteriyor.
Uluslararası toplumdan 'Hızlı Cevap'
Dodik’in referandum kararı, böyle bir ortamda kısa süre içinde uluslararası arenada önemli bir politik sorun haline geldi. Tam da bu süreçte, göğsünü gere gere ayrılıkçı politikasının Batı'da destekçileri olduğunu söyleyen Dodik'e beklemediği bir cevap verildi. Fransa, İtalya, Japonya, Kanada, Almanya, Rusya, ABD ve Büyük Britanya temsilcilerinden oluşan Barış Uygulama Konseyi (PIC), AB kurumları ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Sırp Cumhuriyeti yöneticilerine bu yasadışı referandumdan vazgeçme çağrısında bulundu. Ne yazık ki Rusya bu konuda farklı bir görüş belirtti. Bu kapsamda Rus lider Vladimir Putin, referanduma iki gün kala Milorad Dodik ile bir görüşme planladı.
Bu arada Bosna-Hersek'te barışı ve güvenliği korumakla yükümlü Avrupa Birliği Barış Gücü (EUFOR) ve NATO, PIC'in duruşuna destek verdi. Yine bu çevreler, Bosna-Hersek Silahlı Kuvvetleri ile birlikte 30 Eylül-5 Ekim tarihleri arasında, Sırp Cumhuriyeti'nin merkezi Banya Luka yakınlarındaki dağlarda 'Hızlı Cevap' adı altında bir askeri tatbikat gerçekleştirmeye hazırlanıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı da bahse konu referandumu "anayasaya aykırı" olarak nitelendirdi; sorumluluk alanı Dayton Barış Antlaşması'nın 4. ekinde belirtilen Anayasa Mahkemesi'nin aksi yöndeki kararının bağlayıcı olduğunu bildirdi.
AB de referandumu desteklemezken, Avrupa Konseyi'nin uzman hukuk birimi olan Venedik Komisyonu'nun görüşlerine dayanarak, bu milli bayramın tek bir milletin bayramı olduğunu, Sırp olmayan milletler tarafından kabul edilmediğini belirtti.
Türkiye ise İİT'yi temsilen yer aldığı PIC haricinde de, Bosna-Hersek için hayati önem taşıyan bu durum karşısında sessiz kalmadı. İstanbul'da yakın zamanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Bakir İzzetbegoviç arasında gerçekleşen görüşmede, her şeyden önce bu konu görüşüldü. Görüşmenin ayrıntıları tam olarak bilinmese de Türk diplomasisinin, Bosna-Hersek'te barışın ve dengenin sağlanması, toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının korunması için elinden geleni yaptığı aşikar.
Çelişkili Hırvat politikası
Dayton Barış Antlaşması'nda imzası bulunan bir diğer devlet olan, aynı zamanda kısa süre önce AB ve NATO üyeliği elde ederek bölgedeki şartların oluşturulmasında önemli bir role sahip bulunan Hırvatistan da Dodik'in referandum kararına karşı çıktı. Ne yazık ki Bosna-Hersek'in önemli komşusunun benimsediği bu politikaya, geçen ay Balkanlar'da temaslarda bulunan ve Büyük Sırbistan projesi öncülerinin Sırbistan'ın bu oyunda Dodik'e destek olup olmayacaklarını tartıştıkları gün Belgrad'a ulaşan Bosnalı Hırvatların lideri Dragan Covic katılmadı. Covic bu tavrıyla, Bosna-Hersek'te barışın sağlanması konusunda en az Milorad Dodik kadar tehlikeli olduğunu gösterdi. Nitekim geçen ay Hersek-Bosna Hırvat Cumhuriyeti'nden dem vurdu ve savaş sırasında onun bulunmadığı bölgede Hırvatların canlarını kaybettiğini savundu. Her askeri saldırının ardında gerçeğe karşı yapılan bir saldırının yattığını göz önünde bulunduracak olursak, Bosnalı siyasi güçlerin Covic'in bu sözlerine böylesine tepkisiz kalması anlaşılır gibi değil. Zira Büyük Hırvatistan'ın yasadışı askeri ve politik yapısı olan Hersek-Bosna Cumhuriyeti'nin bulunduğu bu bölgede, Bosna-Hersek'in üç milleti de ciddi kayıplar verdi. Başta Boşnaklar olmak üzere, Hırvatlar ve Sırplar da hayatlarını kaybetti.
Valentin İnzko'nun rolü
Son olarak, AB’nin Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi Valentin İnzko'nun bu süreçteki rolü de tartışmalara neden oluyor. Adı ülke medyasında sık sık yer alan, hatta medya ve bazı siyasiler tarafından eleştirilen İnzko, bizim düşüncemize göre kendi görevini layıkıyla yerine getirmiştir. Kendisine verilen yetkiyi kullanmamış (ki bu yetkiyle Milorad Dodik'i Sırp Cumhuriyeti başkanlığından dahi alabilirdi), başka yollara başvurmuştur. Netice itibarıyla başvurduğu yol daha uygun olanıydı.
İnzko senelerdir Dodik'in yalnızca Bosna-Hersek'te değil, tüm bölgede istikrarsızlığa neden olmasına göz yumuyor izlenimi vermiş olmasına rağmen, BM'ye ve AB'ye sunduğu yıllık raporlarda Dodik'in agresif tavırlarına dikkat çekiyordu. Sırp asker ve polisleri tarafından 1992-1995 yıllarında Bosna-Hersek'in büyük bölümünde gerçekleştirilen Boşnak soykırımını inkar eden ve Büyük Sırbistan özlemini körükleyen bu Sırp milliyetçisi bugüne dek, hazırladıkları Dayton Barış Antlaşması sayesinde dikilip Bosna-Hersek'e zorla giydirilen deli gömleğinin sorumlusu olan Batı ülkelerinin sırtına bir yük olarak bindirelememişti. Kadim Avrupa devleti Bosna-Hersek'in dostu Valentin İnzko'nun çabalarıyla, işte şimdi bu başarılmış ve sadece bir Büyük Sırbistan siyasetçisi değil, 20. yüzyılın son on yılında, eski Yugoslavya bölgesindeki Hırvatistan, Kosova, Makedonya ve Karadağ'da kendi çıkardığı savaşları kaybeden Büyük Sırbistan Hareketi böylece mağlubiyete uğramıştır. Bosna-Hersek, Dayton Barış Antlaşması'nı imzaladığı 1995 tarihinden sonra Batı ülkelerinden asla bu kadar güçlü bir destek görmemişti. Diğer yandan Müslüman ülkelerin verdiği destek de tartışılmaz.
Savaş çıkar mı?
Büyük Sırbistan Hareketi'nin, Bosna-Hersek'teki amaçlarına ulaşmak için eskiden beri kullandığı tek bir aracı var: Savaş. Fakat bugün bu hareketin yeni bir savaşı yürütebilecek ne gerçekçi bir projesi, ne bir zamanlar arkasında olan Avrupa'nın dördüncü en güçlü ordusu Yugoslav Halk Ordusu (JNA), ne savaşacak silahı ve maddi desteği, ne de (AB üyeliğine aday olduğundan referandumu desteklememesi gereken) Sırbistan'ın desteği bulunmaktadır.
Rusya'nın böyle bir savaşa destek verip vermeyeceği ise muamma. Büyük Sırbistan'ın kurulması için gizli planın hazırlandığı 1844 yılından itibaren Sırp olmayan halkları yağmalayan, öldüren, vatanından eden bu hareket, bilhassa Lahey'deki mahkemenin Boşnak, Hırvat ve Arnavutlara karşı işlenmiş katliam ve diğer savaş suçları hakkında verdiği kararlardan sonra, uluslararası toplum karşısında utanç verici bir duruma düşmüş, yalnız bırakılmıştır ve bu haliyle de son çırpınışlarını sergilemektedir.
http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/referandum-ve-buyuk-sirbistan-hareketinin-tukenisi/650675