Yunan mitolojisinde Polypemon, Damastes veya Procoptas olarak da adlandırılan, babasının denizlerin ve tüm diğer suların Tanrısı Poisedon olduğuna inanılan Procrustes’in tuhaf bir misafirperverlik anlayışı vardır. Procrustes evinin önünden geçenleri evine çağırır; onlara yemek ikram eder; yemekten sonra da misafirleri yatağında dinlenmeye davet eder. Ancak misafir yataktan kısaysa misafiri vücudu yatağa uyacak şekilde uzatır, misafir yatağa sığmıyor ise misafirin bacaklarını keser; çünkü Procrustes yatağa yatacak olanın yatağa tam olarak uymasını ister. Procrustes neden böyle davranır? Çünkü kendince “mükemmeliyetçidir”.
Dünyanın ilk ve tek supranasyonel örgütü olan Avrupa Birliği de bir tür Procrustes’dir; gerçi evine davet etmez, “yoldan geçenler” eve kendileri girmek ister; bu açıdan kurban değillerdir; sonları da Procrustes’in hayatını kaybeden kurbanlarına benzemez ama “Procrustes Avrupa Birliği” yatağına aldığının yatağına tam olarak uymasını ister; çekiştirir, uzatır, büker, keser, neticede o yatağa yatan yatağa yatmadan önceki halinde değildir; değiştirilmiştir; değişmiştir.
“Procrustes Avrupa Birliği” “yatağına yatırdığının” yatağa tam olarak uymasını nasıl sağlar?
Bu sorunun iki cevabı vardır; birincisi “Procrustes Avrupa Birliği”nin kendi doğasından, karakterinden kaynaklanır. İkinci cevap için “Procrustes Avrupa Birliği”nin tutumundan kaynaklanır.
Avrupa Birliği’nin doğası, onun uluslararası örgüt değil supranasyonel örgüt olmasıdır; zira üye olanlar egemenlik yetkilerinin bir kısmını Avrupa Birliği’ne devrederler; münhasır olarak Avrupa Birliği’ne ait yetki alanlarında artık egemenlik hakları kalmamıştır; gümrük birliği, rekabet kurallarının oluşturulması, Avro alanındaki üye devletlerin para politikası gibi. Üstelik Birliğin kararları (hukuki tasarruf araçları) “büyük çoğunlukla” oybirliği ile değil oyçokluğu ile alınır; yani karara “evet” demeyen üye devletler de o karara uymak zorundadır. Egemenlik yetkilerinin bir kısmını devreden, kendi iradesine uygun olmasa bile alınan kararlara uymak zorunda olan devlet, artık “Procrustes Avrupa Birliği”nin yatağına yatmadan önceki devlet değildir; yatağa yatmadan önceki yetkilerine sahip değildir, yatakta “Procrustes Avrupa Birliği” tarafından koyulan kurallara uymak durumundadır; uymuyorum diyebilir mi? İsterse der ama cezası ile de yüzleşmek durumdadır.
İkinci cevap, yani Avrupa Birliği’nin tutumundan kaynaklanan cevap, Avrupa Birliği’nin üyelik kriterleridir. Ekonomik ve siyasi unsurlar içeren Kopenhag kriterleri, aslında “Procrustes Avrupa Birliği”nin içeri almadan, yatağa yatırmadan önce, içeri alacağını yatağa uydurma çabasıdır. Aslında Kopenhag üyelik kriterleri ve Birliğin bu kriterleri değerlendirme konusundaki hassasiyeti (İlerleme Raporlarında gördüğümüz üzere) içeri girip yatağa yatmak isteyene de açık mesajdır; “artık kafana göre davranamazsın!” mesajı…
Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çekilmek istemesi de “Procrustes Avrupa Birliği”nin yatağından çıkmak istemesinden, artık kolunu bacağını istediği gibi uzatmak, kısaltmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Brexit’in sloganının” Kontrolü Geri Al/Take Back Control” olması, fazlaca ayrıntıya gerek duymaksızın, Birleşik Krallık’ın bu yataktaki baskıya dayanamadığının işaretidir.
Avrupa Birliği’nin bir tür Procrustes olması doğru bir şey midir? Bunun “doğrulukla”, “yanlışlıkla” ilgisi yoktur; Avrupa Birliği’nin doğası ile ilgilidir; Avrupa Birliği Procrustes olmayı yanlış bulup doğasını değiştirirse de Avrupa Birliği olmaz; başka bir şey olur.
Avrupa Birliği’ne üye olmak isteyen devletlerin Avrupa Birliği’nin bir tür Procrustes olduğunu unutmaması gerekir; Procrustes’in yatağına yattıktan sonra şikayet etmenin pek bir anlamı yoktur.