Dr. Yeşim Demir Dr. Yeşim Demir

ARAMCO Saldırısı ile Hedefe Oturtulan İran

04 Ekim 2019
ARAMCO Saldırısı ile Hedefe Oturtulan İran

ABD-Suudi Arabistan ortaklığı ile kurulan ve petrol dışında dünya çapında siyasi emelleri de olan petrol şirketi ARAMCO’nun, Abqaiq ile Khurais’te bulunan ham petrol işleyen tesislerinin Yemen’in kuzeybatısında etkin olan Husiler tarafından vurulması, savaş söylemlerinin yeniden gündeme gelmesine sebep oldu. Küresel enerji kaynakları için hayati öneme sahip dünyanın en büyük petrol tesisine yapılan silahlı insansız hava aracı (SİHA) saldırısının günde 5 milyon varil ham petrol üretimini etkilediği ifade edilmektedir.

Mart 2015’den beri Koalisyon güçleri ile Yemen sıcak savaş halinde. Husiler, Yemen’deki savaşın devam etmesi halinde Suudi Arabistan’a yapılacak saldırıların da devam edeceğini ve Suudi Hükümeti için tek seçeneğin Yemen’e saldırıları durdurmak olduğunu duyurdu. Hatta Temmuz başlarında Yemen'in bazı bölgelerinden askerlerini çeken koalisyon ortaklarından Birleşik Arap Emirlikleri de (BAE) Husiler tarafından tehdit edildi.

Suudi Arabistan’ın Petrol Üretimini Düşüren Saldırı

ARAMCO’nun vurulan iki önemli tesisinden biri olan Abqaiq,  dünyanın en büyük ham petrol stabilizasyon tesisi olarak tanımlanmaktadır. Bu tesis, okyanusta tankerlerle taşımayı güvenli hale getirmek için zararlı gazı ayırmak ve ham petrolü dengelemek için faaliyet gösterir. Tesiste günde 7 milyon varil ham petrol işlenebiliyor. Bu nedenle tesise yönelik yapılan son saldırı ile petrol fiyatlarının artmasındaki ilişkiden kaynaklanan endişe anlaşılabilir durumda. 2006’da El Kaide tarafından aynı tesise bir saldırı düzenlenmiş ancak bu saldırı başarılı olmamıştı.

Khurais’te bulunan diğer tesisin ise günde 1-1,5 milyon varil ham petrol ürettiği iddia edilmektedir. Diğer taraftan ARAMCO’nun verilerine göre 20 milyar varilden fazla rezerve sahip olduğu da tahmin edilmektedir.

İran-Suudi Savaşı Yemen'de

Yemen’de Şii mezhebinin Zeydi inancına sahip olan Husiler, başkentin yanı sıra bazı önemli bölgeleri de kontrol altına alınca Sünni inanca mensup komşu ülkeler ve diğer Arap ülkeleri için de bir tehdit unsuru olarak algılanmıştır. Bu durum, Suudi Arabistan’ın, Husilerin ilerleyişini durdurmak ve Bab-ül Mendep Boğazı’nın da Husiler tarafından kontrol altına alınmasını engellemek amacıyla, askeri müdahale uygulaması konusunda ısrarcı olmasının sebepleri arasında yer almıştır. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan’ın Şii mezhebindeki vatandaşlarının Husilerden etkilenip isyancı bir girişimde bulunma ihtimali de Suudi Arabistan için bir çekince olarak görülmüştür.

İran'ın Şii Hilali politikası içinde yer alan Suriye'de iç savaşın devam etmesi, Lübnan'da hala siyasi krizin çözülememesi ve Yemen'de süren mücadele, İran'ın Ortadoğu'daki rolünün önemini gösterir. Nitekim Suudi Arabistan ve İran, Yemen’de vekalet savaşı ile mücadeleyi sürdürmektedir.  İki ülke arasındaki mevcut gerginliğin bu sebeple giderek artma ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır.

Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri tek başlarına İran ile savaşmaktan çekinmektedir. Suudi Arabistan, tanker saldırılarında İran'ı doğrudan suçlayarak ABD-İran savaşına destek verse de kendi enerji güvenliğini tek başına sağlayamadığını ve müttefikleri tarafından yeterli düzeyde korunamadığını da ortaya koymuş olmuştur. Dolayısıyla bu saldırı, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin güvenlik için ABD’ye güvenmelerinin sakıncalarını göstermiştir.

Saldırı ABD-İran Savaşı Söylemlerini Artırdı…

Geçmişten gelen gerginlik üzerine kurulu ABD ile İran arasındaki ilişkiler, ABD Başkanı Donald Trump'ın geçen yıl Kapsamlı Ortak Eylem Planı'ndan (KOEP) çekilip petrol ihracatına yönelik yaptırımları dayatmasıyla iyice kötüleşti. ABD, kendi çıkarları ve Ortadoğu'daki güç dengesine karşı İran’ı sürekli bir tehdit unsuru olarak değerlendirdi. Ancak hali hazırda bölgede devam etmekte olan kargaşa ve çekişmelerin, ABD'nin yanlış hesaplamalarının ve stratejik hatalarının sonucu olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

İran’a Savaş ve Yaptırım İçin Bahane…

ARAMCO petrol tesislerine yapılan saldırıyı her ne kadar Husiler üstlenmiş olsa da hem ABD hem de Suudi Arabistan tarafından, saldırının Husi kabiliyetinin ötesinde olduğu belirtilmiş ve İran suçlanmıştır. Ama henüz bu konuyla ilgili olarak net açıklama yapılmamıştır. Bu saldırı sonucunda İran-Suudi Arabistan, İran-ABD arasındaki mevcut gerginlik iyiden iyiye artmıştır. ABD tarafından, saldırıların Yemen’den değil de İran’ın güneyinden yapıldığı iddiaları ile en yakın müttefikine yönelik saldırının savaş sebebi olduğu açıklaması yapılmıştır.

Uzun zamandan beri ABD, İran’a yapılacak bir saldırı için meşru bir gerekçe arıyordu. Bu saldırıyı da tam da bu amaçla kullanmak isteyecektir. Ancak ABD ile Suudi Arabistan arasında karşılıklı savunma anlaşması olmadığı için ABD'nin İran'a karşı doğrudan askeri bir operasyon gerçekleştirmesi için çok az yasal gerekçesi bulunuyor. Bu nedenle de, ABD 25 Eylül'deki BM toplantısını bekliyor. Hem bu konuda uluslararası kamuoyunun nabzı ölçülecek hem de Suudi Arabistan ortaklığında bir saldırı koalisyonu tartışılacaktır. BM daimi üyeleri Fransa ve Almanya’nın İran'a yönelik herhangi bir saldırıya destek vermeyecekleri; Rusya ve Çin'in de açıkça muhalefet edeceği söylenebilir. İran’ın, yakında (devrim sonrası ilk defa) Umman Denizi’nde Rusya ve Çin ile ortak askeri tatbikat yapacağını açıklaması bir anlamda Batı’ya ve ABD’ye mesaj niteliği taşımaktadır. Aynı zamanda Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Yemen'de yaşanan yüzyılın felaketinde payının olması, her ne kadar ABD desteğini arkasına almış olsa da uluslararası kamuoyu nezdinde Suudilerin inandırıcılığını kaybettirmiştir.

Diğer yandan ABD'nin, İran'a yönelik diğer bir girişimi de, yine 25 Eylül’de New York’ta yapılacak toplantıya İran’ın değişik etnik yapıdan temsilcileri ve Halkın Mücahitleri Örgütü temsilcilerini davet etmesidir. İran'a dönük eğer somut bir saldırı gerçekleştirilemeyecekse iç dinamiklerini harekete geçirecek şekilde bir operasyon yapılmak istenecektir.

Vekâlet Savaşları

ABD, Körfez Ülkeleri ve İsrail tehdidine karşı İran, “vekil örgütler” denilen maliyeti ve riski daha az olan uzantılarını uzun zamandan beri kullanıyor. Adı geçen ülkeler İran'ın bu stratejisi ile nasıl başa çıkabilecekleri konusunda kesin bir tavır ortaya koyamadı. Koalisyon güçlerinin 2015 yılından beri İran destekli Husilerle savaştıkları Yemen de dahil olmak üzere bölgesel vekil güçlere desteğini sona erdirmesi için baskı yapmak istiyorlar. ABD'nin İran'a dayattığı 12 maddelik anlaşmada da bu beklenti yer alıyor. Ancak son saldırı, İran destekli silahlı güçlerin elindeki füzelerin gelişmiş olduğunu da ortaya çıkardı.  

Suudi ARAMCO tesislerine saldırı konusunda doğrudan veya dolaylı olarak İran suçlandı. Ama saldırı ve yarattığı zayiat, aslında bu füzelerin veya SİHA’ların gelişmişlik düzeyini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Her ne kadar savunma sistemlerinin zayıflığını göstermemek adına dron kullanıldığı iddia edilmiş olsa da, bu saldırıyı acaba ABD ve İsrail önceden nasıl tespit edemedi? Askeri zaaf mı, savunma sistemlerinin yetersizliği mi söz konusu? Son olay, dünyanın en büyük balistik füze cephaneliklerinden birine sahip olan İran'ın, diğer körfez ülkeleri Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirliklerine konuşlandırılmış ABD hava savunma sistemlerine karşı, Basra Körfezi'ndeki askeri güç dengesini nasıl koruyabildiğini de göstermektedir.

Sonuç

Mayıs 2018'de Trump'ın KOEP'ten çekilmesiyle İran'a karşı başlattığı saldırı politikası, Husiler tarafından ARAMCO'ya yönelik saldırı sonrası zirveye ulaştı. Bununla birlikte yeniden savaş söylemlerinin dile getirildiği bu süreçte bir savaş olasılığı görülmüyor. Çünkü henüz saldırıyı yapanın kim olduğu ortaya konmamıştır. Kim olduğu bilinmesine rağmen İran ile savaşa girilmek istenmiyor olması da ihtimaller arasında… Olası bir savaş durumunda ortaya çıkacak istikrarsızlığı yönetmek oldukça zor. Öte yandan Basra Körfezi ve Bab-ul Mendep Boğazı’nda önemli bir kriz yaşanacağı hususu göz ardı edilmemelidir. Ayrıca Şii nüfus bölgede yaygın durumda bulunurken ABD’nin bununla nasıl baş etmesi çok güç olacaktır. Dolayısıyla, İran ile savaş göze alınamaz; ayrıca olası bir saldırı 3. Dünya Savaşı’na yol açabilecektir.

ABD ve Suudi Arabistan'ın, İran'a yönelik olası saldırısı, bölgede İran'a bağlı çatışan silahlı grupların devreye girmesiyle öngörülemez sonuçlar doğurabilir. Çatışmanın boyutlarının değişebileceği ihtimalini Rusya, Çin ve İsrail de göz önünde bulundurmalıdır. Çünkü Rusya, ülke ekonomisinde ve dünya petrol fiyatlarında istikrar; Çin, güvenli bir ticari bölge; İsrail ise bölgede güven içinde varlığını sürdürmek istemektedir.

Öte yandan bir gerçek var ki ARAMCO saldırısı sonrasında İran'a yönelik yaptırımların hafifletilmesi ve ılımlı diplomatik girişimlerin başlatılması yeniden rafa kaldırılmış görünmektedir. Diğer sonuç ise daha ciddi. Eğer İran doğrudan veya dolaylı olarak bu saldırıdan sorumlu ise anlaşılmaktadır ki İran, ABD ve bölgedeki müttefiklerine karşı maliyetli saldırılarda bulunabilme gücüne de sahiptir. Bu durum aynı zamanda ABD'nin süper güç olduğu algısını tartışılır hale getirmektedir.

 

Yorumlar