Aralık 2010’da Tunus’ta başlayarak, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya ve Körfez’e yayılan yönetim karşıtı protesto dalgasına Suriye Mart 2011’de yakalanmıştır. O tarihlerde belki de hiç kimse Esad karşıtı protestolar ve protestolara karşı güvenlik güçlerinin sert tepkisinin ülkeyi iç çatışmaya sürükleyeceğini tahmin etmemiştir.
Suriye’deki iç çatışmanın taraflarını Esad rejimi ve rejim karşıtları gibi basit bir denkleme indirgemek mümkün değildir; çok çeşitli fraksiyonlar oluşmuştur ve bu fraksiyonlar sadece Esad’a karşı değil birbirlerine karşı da mücadele etmektedir. Üstelik Suriye’deki iç çatışma da sadece iç çatışma değil, vekâletler savaşıdır. Zira Suriye’de iç çatışma olarak başlayan süreç, bölgesel güç odaklarının, kendi aralarında bölgesel liderlik adına yürüttükleri rekabetin sıcak çatışmaya dönüştüğü sahneye dönmüştür.
Bu güç odaklarından biri de İran’dır ve İran ağırlığını kararlılıkla Esad rejiminden yana koymuştur. İran’ın Esad rejimine verdiği desteğin nedenlerini bölgesel ve küresel düzeylerde aramak gerekir. İran’ın Esad’a verdiği desteğin en önemli bölgesel nedeni Sünni-Şii ayrışması kapsamında İran-Suudi Arabistan rekabetidir; bu rekabet nedeniyle İran bölgedeki tek Arap müttefiki olan ve Hizbullah ile arasında köprü niteliği taşıyan Esad rejimini korumak istemektedir. Bu durumu İran’ı Esad’a destek vererek statükoyu koruması ve statükonun bozulmasıyla Suriye’de Sünni, dolayısıyla Suudi Arabistan yanlısı bir iktidarın gelmesini önlemesi olarak yorumlayabiliriz. Dolayısıyla İran’ın Esad’a desteğini Suriye’de “Esad’ı istemekten” çok “Suudi Arabistan’a yakın Sünni hükümet istememek” şeklinde okumak da mümkündür.
Küresel düzeydeki neden ise İran-ABD karşıtlığıdır; İran yönetiminin bakış açısıyla ABD Esad rejimini devirmek suretiyle Suriye’yi kontrolü altına almak istemektedir; dolayısıyla Esad rejimine destek olmak ABD’ye karşı da direnmek anlamı taşımaktadır.
İran’ın Suriye’de Sünni ve Suudi Arabistan’a yakın bir yönetim riski karşısında Esad rejimine verdiği destek çeşitli kanallardan gelmektedir.
İran’ın Suriye verdiği destek kanalının ilki, Esad rejiminin güvenlik güçleri ve istihbarat servislerinin eğitilmesidir. Bu eğitim İran Devrim Muhafızları’nın dış operasyonlarından sorumlu Quds Güçleri (IRGC Quds Force) ve aslen iç güvenlikten sorumlu Devrim Muhafızları Kara Güçleri (IRGC Ground Forces) tarafından gerçekleşmektedir. Suriye güvenlik güçleri ve istihbarat servislerinin İran tarafından eğitilmelerinin yanı sıra, Suriye yönetiminin iç çatışmadaki stratejilerinin de İran’ın tavsiyeleri ve eleştirileri doğrultusunda belirlendiği sanılmaktadır. Her iki gücün Suriye’de kullanılması İran’ın etkisinin ulusal sınırlarını ve yakın coğrafyasını ne ölçüde aştığının açık örneğidir.[1]
İran desteğinin ikinci kanalı askeri malzeme yardımlardır; İran’ın hava ve kara yolu üzerinden, Süveyş Kanalı aracılığıyla da deniz yolu üzerinden Suriye’ye askeri malzeme gönderdiğine yönelik haberler basında sıklıkla yer almıştır. Tahran'ın Esad rejiminin kullandığı roket, anti-tank füzeleri ve el bombalarının ana tedarikçisi olduğu düşünülmektedir.[2]
İran’ın Esad rejimine desteğin üçüncü kanalı paramiliter yapıların ve Şii militanların eğitilmesi ve kullanmasıdır. İran Suriye’de Esad rejiminin devamlılığının sağlanmasında önemi yadsınamaz olan paramiliter yapıları eğitmekte ve bu yapılara destek vermektedir. Diğer taraftan İran’ın bölgesel müttefiki Hizbullah da iç çatışmada Esad yanında yerini almıştır.
İran sadece Suriye’deki Esad yanlısı paramiliter yapılar ve Hizbullah aracılığıyla değil, Afgan ve Pakistanlı Şiileri İran’da eğitmek ve Suriye’ye çatışmaya göndermek suretiyle de Esad rejimine destek vermektedir.
İran’da Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’ne göre 950.000’den fazla Afgan mülteci konumundadır. İran’da kayıt altına alınmayan Afganların kayıt altına alınmış olanlardan çok daha fazla olması nedeniyle, İran’daki Afgan sayısının iki milyonu bulduğu tahmin edilmektedir. Toplum tarafından dışlanan ve maddi zorluklar içinde bulunan Afganlar, İran yönetimi tarafından oturma izni, çalışma izni, ayda 5.000 ABD Doları gibi para vaatleri karşılığında, ya da Afganların iddia ettiği üzere tehdit edilmeleri nedeniyle, askeri eğitim almakta ve Esad yanlısı güçler yanında savaşmak için Suriye’ye gönderilmektedir. Hatta 2014 yılında İran’da Afgan Şiilerden oluşan, Devrim Muhafızları tarafından eğitilen, İranlı komutana tabi Fatimiyyun Tugayı oluşturulmuştur. Söz konusu Tugay’da 12.000- 14.000 arası “savaşçı” olduğu tahmin edilmektedir.[3] Üstelik Fatimiyyun Tugayı sadece İran’da yaşayan Afganlardan değil, Afganistan’da yaşayan Afganlardan da oluşmaktadır. Bunun anlamı da İran’ın Afganistan ülkesi üzerinde faaliyet göstererek adam devşirebiliyor olmasıdır. Bölge uzmanları İran’ın özellikle Afganistan’da Şii nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde aktif olduğuna işaret etmektedir.
İran’ın, İran’daki Afganları oturma izni, çalışma izni ve aylık gelir karşılığında veya sınır dışı etme tehdidi ile Suriye’ye savaşmaya göndermesi, İran açısından kolay olabilir; ancak İran Afganistan’daki Afganları hangi ödül veya tehdit unsuru ile Suriye’ye göndermeyi başarmaktadır? Afganistan’daki Afganların da savaş mağduru ülkelerinde yoksulluk içinde yaşadığı malumdur ve İran’ın para karşılığında Afganları ikna ettiği akla gelmektedir; ancak maddi konular dışında İran’ın Afganistan’daki Afganları savaşmaya ikna edecek başlıca iki aracı bulunmaktadır. Birincisi İran Suriye’deki iç çatışmayı “Sünni-Şii çatışması”, “imanın ve kutsal mekânların korunması adına yürütülen Şii mücadelesi” olarak tanımlamak suretiyle Afgan Şiileri sözde kutsal savaşa çağırmaktadır. İkinci araç, doğrudan İran’ın yaratmadığı, ama faydalandığı araçtır. Bu araç Afganistan’da radikal dinci terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen Şii azınlığa yönelik saldırılardır. Bu saldırılar Afganistan’daki mezhep ayrımını körüklerken, Şii Afganlar nazarında İran’ın Suriye’deki çatışmayı tanımlama tarzına meşruiyet kazandırmakta ve İran’ın Şii “savaşçı” devşirmesini kolaylaştırmaktadır.
Dolayısıyla Fatimiyyun Tugayı’nın oluşturulmasında İran’ın çabalarına, İran’daki Afganların içinde bulunduğu zor ekonomik koşullar ile Afganistan’daki Şiilerin hedefi olduğu saldırılar zemin kazandırmaktadır.
İran tarafından Esad rejimine destek vermek için oluşturulan bir diğer silahlı güç ise, kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen,[4] Zeynebiyyun Tugayı’dır. Kaç kişiden oluştuğu bilinmeyen, ancak 1.000-5.000 “savaşçı” ile Fatimiyyun Tugayı’ndan çok daha küçük olduğu tahmin edilen Zeynebiyyun Tugayı Pakistanlılardan oluşmaktadır. Zeynebiyyun Tugayı’nın Şam ve Dera çevresinde konuşlandırıldığı sanılmaktadır.[5] Fatimiyyun Tugayı’ndan farklı olarak Zeynebiyyun Tugayı dini eğitim almış üniversitelilerden oluşmaktadır; militanlar the Islamic College of London, Indonesia Islamic College, the Islamic University College of Ghana’dan gelmektedir. Zeynebiyyun Tugayı İran’da “seçkin saldırı gücü” olarak tanımlanmaktadır.[6]
İran’ın Pakistan’da adam devşirdiğine yönelik haberler konusunda Pakistan hükümeti sessiz kalmayı, meseleden haberi yokmuş gibi davranmayı tercih etse de,[7] İran’ın Pakistan’da yoksul ve fanatik Şiileri hedef almakta olduğu bilinmektedir. İran Afgan Şiilere yönelik politikasında olduğu gibi Pakistanlı Şiilere de hem maddi “ödüller” sunmak hem de Pakistan’daki mezhepsel gerilim üzerinden dini duygularına hitap etmek suretiyle yaklaşmaktadır.
Zeynebiyyun Tugayı, Fatimiyyun Tugayı kadar uluslararası toplumun dikkatini çekmemiştir. Bu durumun nedeni, Fatimiyyun Tugayı’na göre çok küçük olması ve dolayısıyla Suriye’deki iç çatışmadaki rolünün az olmasıdır; ancak Zeynebiyyun Tugayı’nın Pakistan İstihbaratından gizlenme çabalarının da [8] dikkat çekmemesinin nedenlerinden biri olduğu düşünülebilir.
Sonuç olarak Fatimiyyun ve Zeynebiyyun Tugaylarına dair iki önemli hususun altını çizmek isterim. Birincisi mevcut durumla ilgili olup, İran’ın, ülkesindeki Afgan mültecileri Suriye’de savaşa göndermekle kalmayıp, nüfuslarının %10-15’i Şii olan Afganistan[9] ile yaklaşık %20-25’i Şii olan Pakistan’ı[10] militan devşirme alanına dönüştürmüş olduğudur.
İkinci husus geleceğe dair olup; Esad rejimini korumak için İran’ın Suriye’ye gönderdiği Fatimiyyun ve Zeynebiyyun Tugaylarının Suriye’de iç çatışma ortamı sonlandığında akıbetlerinin ne olacağı hususudur. Zira hem İran ve Hizbullah tarafından eğitilmiş hem de Suriye’de tecrübe kazanmış bu Tugayların dağıtılmayacağını, bilakis İran tarafından Ortadoğu’da başka ülkelerde kullanılmak üzere muhafaza edileceğini düşünmek oldukça akla yakındır. Bu ülkelerin öncelikle Afganistan ve Pakistan olması da kuvvetle muhtemeldir. Fatimiyyun ve Zeynebiyyun Tugayları mensuplarının Afganistan ve Pakistan’a dönmesi sadece bu ülkelerde mezhep ayrımı temelli gerginliği beslemekle kalmayacak, İran’ın birer uzantıları olarak bu ülkelerde İran’ın etkinliğini artıracaktır.
[1] Will Fulton, Joseph Holliday, Sam Wyer, Iranian Strategy in Syria, Institute for the Study of War, USA, 2013.
[2] http://www.bbc.com/news/world-middle-east-22906965, 14 June 2013
[3] http://www.wikiwand.com/en/Liwa_Fatemiyoun, (accessed on 11 December 2017)
[4] http://www.trackpersia.com/meet-the-zainebiyoun-brigade-an-iranian-backed-pakistani-shia-militia-fighting-in-syria/, 28 April 2016
[5] https://jamestown.org/program/the-zainabiyoun-brigade-a-pakistani-shiite-militia-amid-the-syrian-conflict/, 27 May 2016
[6] Farzin Nadimi, Iran’s Afghan and Pakistani Proxies:In Syria and Beyond?, The Washington Institute for Near East Policy, 22 August 2016
[7]https://wire.thearabianpost.com/iran-silently-recruiting-pakistani-shiites-to-fight-in-syria-reports.aspx, (accessed on 11 December 2017)
[8] http://www.atlanticcouncil.org/blogs/syriasource/shia-pakistani-fighters-in-syria, 26 April 2016
[9] https://www.hudson.org/research/9781-cleansing-pakistan-of-minorities, 9 July 2017
[10] https://www.hudson.org/research/9781-cleansing-pakistan-of-minorities, 31 July 2013
Bu makale Diplomatik Gözlem dergisinin Ocak sayısında yayınlanmıştır.