Prof. Dr.  Aygun Attar Prof. Dr. Aygun Attar

İran’da Neler Oluyor?

02 Ocak 2018
“ İran'daki ayaklanma emperyalist güçlerin Orta Doğu hamlesinde bu projeye karşı çıkan İran’dan rahatsızlık duyulduğundan İran’ı İranlıların eliyle cezalandırmak için desteklenmekte... „
İranda Neler Oluyor?

Tarih sahnesinde yer alan iddialı coğrafyalar ve bu coğrafyalarda varlık sürdüren devletlerin araştırılması son derece müşkül tetkikatlardır. Dünyanın en problemli bölgelerinden olan veya öyle olması arzu edilen Orta Doğu ve bölgenin tam göbeğinde konuşlanmış olan İran devleti tarihi geçmişi, jeostratejik konumu etnik rengarenkliği ile araştırmacıları zorlayan devletlerden biridir. Yaşadığımız yüzyıl, Orta Doğu’da tarihin akışına paralellik arz ederek ciddi değişimlerin yaşandığı “küreselleşme, demokratikleşme süreci”ni hızlandırdığı gibi bölgede ortaya çıkan kaygan zeminden yararlanmaya çalışan ABD’nin karşısında boy gösteren devlet misyonunu da önemli ölçüde İran’a yüklemiş durumdadır.

Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile dünyada global sistemin tek hakim gücü olma yetkisini kendisinde gören, bu yolda önündeki maniaları (terörizm, komünizm) küreselleşme ideolojisinin sihirli asası(!) ile temizlemekte kararlı olduğunu (Afganistan, Irak müdahaleleri ile) ortaya koyan Birleşik Devletler’e Dünya’nın yeniden şekillenmesini amaçladığı yeni haritasının realize edilmesi işi için ciddi miktarda eşanlamlı enerji gerekmektedir. Orta Doğu’nun Dünya’nın enerji merkezi olduğu gerçeğinden yola çıktığımız zaman dünyadaki doğalgaz rezervlerinin yüzde15’ine,dünya petrol rezervinin ise yüzde12’sine tek başına sahip olan İran’ın, kendi ülkesinin devlet menfaatlerini dünya menfaatleri, kendi devlet yönetim felsefesini ise dünya devletlerinin düşünce tarzı gibi kabul eden ABD’nin karşısında sert bir şekilde diklenmesi Orta Doğu’nun karmaşık yapısını daha da karışık duruma sokmaktadır. Aynı zamanda tamamen ekonomik çıkar amacı ile tasarlanan ve paranın patronluğu konusunda ısrarını, inhisarın tekelden-okyanus ötesinden idare edilmesi isteğini gizleme gereği duymayan ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesine ve Pax Americana’ya ve dolayısıyla süper güce karşı çıkan İran, hazırda farklı sebeplerle (teröre destek, nükleer enerji vs) suçlanmaktadır. Hazırda İran her ne kadar farklı nedenlerle dünya gündeminde aktüel bir yer işgal etmekte ise de bizim açımızdan bu coğrafya, yüzyıllar boyunca tarihimizin yaşatıldığı, halen de zorluklara rağmen yaşatılmaya devam edilmekte olan medeniyetimizin silinmez izlerle her karışında yer edindiği nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ından fazlasının Azerbaycan Türklerinin oluşturduğu sınır komşumuzdur.

 

Bu satırlar tam on iki sene önce 2006’da yayımlanmış olan ve Newsweek tarafından “Ortadoğu’da olup bitenleri anlamak için okunması gerekli yüz kitap ” arasında tavsiye edilen “İran’ın Etnik Yapısı” adlı kitaptan alınmıştır.

Bu kitap yazıldığında Türkiye Amerika ilişkileri bugünkü durumdan çok farklıydı ( en azından bizlere göre öyleydi)ama İran- Amerika ilişkilerindeki gerginlik hep vardı...

Nedeni çok net; İsrail’e ve Suudi Arabistan’a göre Amerika’nın Büyük Orta Doğu projesi karşısındaki en ciddi engel o dönemde de bu dönemde de İran’dır.

İran,Suudi Arabistan’ın dibinde bulunan Bahreyn de dahil olmak üzere Pakistan’dan Lübnan’a, Afganistan’dan Yemen’e kadar geniş İslam coğrafyasındaki Şii toplulukları yönlendirme ve bu bölgelerde oyun kurma kabiliyetine sahip bir ülkedir.

İran, Güney Kafkasya’da Ermenistan’ı himaye etmesine rağmen Türkiye ile bir millet iki devlet siyasetini devlet politikası olarak da yürütmeye devam eden Azerbaycan’da mezhep nedeniyle halkın belirli bir kesimi nezdinde hatırı sayılır bir ağırlığa sahiptir.

IKYB referandumu sonrasında boy gösteren olaylar Irak’a 1980’lerden itibaren “yatırım” yapan Amerika’ya rağmen bu ülkede de İran’ın ciddi bir etkisi olduğu gerçeğini ortaya çıkardı.

Sürece bakınca şunu görüyoruz:

Amerika, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır’ın da lojistik desteğiyle bölgenin yeniden yapılanma projesini önceden eğitip piyasaya sürdüğü taşeronların ellerine teslim etti. Bölgedeki para karşılığı her şeyi yaparım diyen iştihası kabarmış müteahhitler, para hırsı ile inşaata statik açıdan değerlendirme yaptırmadan hafriyat, subasman, dolgu sıkıştırma işlerini üstünkörü yaparak betonarme çalışmasını başlattılar.

Orta Doğu’nun kaygan zemini göz ardı edildiğinden evdeki (daha doğrusu CIA ve MOSSAD’daki) hesap çarşıya uymadı, baltayı taşa(İran’a) vuran çökmüş inşaatla baş başa kalan BOP uygulayıcıları hiddetlendiler.

Bölgede onların işlerini sekteye uğratan İran’ı silme, bitirme, itibarsızlaştırma çalışmaları Farsça Halîc-e Pers, Arapça ise El khalij’al-Farsi denilen tarihi Pers Körfezi’nin isminin değiştirilmesi ile başladı.

Amerika’nın, Orta Doğu’yu ele geçirmek maksadıyla dört kere kan döktürdüğü Körfez Savaşları ile dünya gündemini işgal eden Fars Körfezi, Umman Denizi’nin devamında İran ve Arabistan yarımadasının arasında yer alır. Fars Körfezi’nin yüzölçümü 237 bin 473 kilometrekaredir ve Meksika Körfezi ve Hadson Körfezinden sonra dünyanın üçüncü büyük körfezi sayılır.

Fars Körfezi doğuda Hürmüz Boğazı ve Umman Denizi üzerinden Hint Okyanusu ve Arap Denizine uzanır. Fars Körfezi batıdan ise Ervendrud Irmağı’nın girişine bağlanır. Bu ırmak Dicle ve Fırat’ın Karun Irmağı’na akmasından oluşur. İran, Umman, Irak, Arabistan, Kuveyt, BAE, Katar ve Bahreyn Fars Körfezine kıyıları bulunan ülkelerdir. Bu arada Fars Körfezi’nin kuzey kıyıları tamamen İran’ın siyasi coğrafyasında yer almaktadır. Öte yandan bölgenin zengin petrol ve doğalgaz kaynakları yüzünden Fars Körfezi dünyanın en önemli ve en stratejik bölgesi sayılır.

Zaten tüm sorun da burada yatmakta, Amerika tarih boyunca İran’a ait olan ve dünya dengeleri açısından oldukça önem arz eden bu coğrafyada konuşlanmak istiyor, İran ordusu askeri ve coğrafi konumu ile buna müsaade etmiyor.

BM’nin coğrafi adlar hakkındaki 61 sayılı belgesine göre Fars Körfezi adının kullanılmasının mazisi milattan önceki yüzyıllara dayanır ve o tarihten beri tüm dillerde ve uluslararası edebiyatta Pars, Fars, İran ve Acem gibi adlarla anılmıştır.

Tüm bunlara rağmen Amerika istediği için bu Körfez’e (biz de dahil) Basra yahut Arap Körfez’i denilmektedir.

İran, Fars Körfez’i ve Hürmüz Boğazı’nda Amerikan filosunun askerleriyle sık sık karşılaşıyor ve her defasında fiili karşı durma yaşanıyor. Reuters Haber Ajansı sıkça Amerikan deniz güçleri komutanlığının İran savaş teknelerinin, Amerikan filosunun hareketine engel çıkardığını ve bundan dolayı kaygı duyduklarını bildiren haberleri dünyaya servis ediyor.

İran ise Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazı ile bölgede her türlü girişimin İran tarafından gözetlenmesinin en tabii hakkı olduğunu zira uluslararası kanunların İran'a bu hakkı verdiğini bildiriyor. 

İran, savaş teknelerinden rahatsızlık ve kaygı duyduğunu bildiren Amerika’nın binlerce kilometre uzaktan bölgeye askeri filosunu göndermiş olmasının asıl rahatsızlık verici durum oluşturduğunu ve bölgede yaşanan çatışmaların da genelde Amerika'nın çatışma ve savaş çıkarmaya dayalı siyasetinin bir sonucu olduğunu açıklıyor.

Bölgede son yaşananlara baktığımızda Birleşik Devletlerin, Suriye meselesi başta olmak üzere PKK/PYD terör örgütünü silahlandırmaya devam eden, verdiği sözlerden cayan ve bu nedenle NATO içerisinde yer aldığı süreç boyunca müttefiklik şartlarına azami ölçüde riayet eden Türkiye’yi milli menfaat ve Devletin selameti açısından Rusya ve İran’la birlikte stratejik ortaklık zemininde buluşturduğu gerçeğini görüyoruz.

Orta Doğu ile ilgili hesapları altüst olmuş ama pes etmeyi düşünmeyen hırçın ve İran’a acayip öfkeli bir Amerika nokta-i nazarından yazımızın devamında “İran’da Neler Oluyor?” sorusuna özetle cevap arayacağız.

İran’da halk ekonomik sıkıntı, adaletsiz ve eşit olmayan (non- proportional) gelir, yüksek makam sahiplerinin haksız kazançla elde edilen servetlerine öfke, kişilik haklarının kısıtlanması (kılık kıyafet ve sair konular), etnik özgürlükler ve demokratik haklar talebi ile sokaklarda itiraz gösterileri yapıyorlar. Haklı taleplerini haksız duruma düşüren bu ayaklanma öncesi İsrail, Suudi Arabistan ve Amerikan medyasında İran’la ilgili bu gelişmelerin yaşanacağına dair yayımlanan yazılar, tv programlarında yer alan konuşmalar... Dışarıdan siparişle yapıldığına dair algı oluşmasının esas nedeni sürecin bu şekilde gelişmiş olmasıdır ve İranlı yetkilerde bu konudaki açıklamalarında haksız sayılmazlar.

28 Aralık 2017’de ülkenin kuzeydoğusundaki Meşhed kentinde yüksek enflasyonu protesto etmek için sokağa çıkan göstericilerle başlayan eylemler ülkenin önemli bölümüne yayılmış durumda. Meşhed’de boy gösteren ayaklanmanın hemen akabinde Amerika’nın dünyayı İranlı protestocuları desteğe davet eden açıklaması, İsrail ve Suudi devlet yetkililerinin de bu mealdeki resmî çıkışları tabloyu netleştirdi.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin protestoların başlamasının ardından yaptığı ilk açıklamada halkın gösteri hakkı olduğunu ancak bunu yaparken “ülkenin düşmanlarına” karşı uyanık olmaları gerektiğini söyleme nedeni de dışarıdaki destekçilere cevap mahiyetindedir. ABD yönetimi ise İran'da devam eden protestolarla ilgili, "İran halkının kendini barışçıl bir şekilde ifade etme hakkını destekliyoruz." açıklamasını yaptı.

Beyaz Saray Basın Sözcülüğünden İran'daki protestolarla ilgili uzunca bir yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada, "İran halkının kendini barışçıl bir şekilde ifade etme hakkını destekliyoruz. Onların sesi duyulmayı hak ediyor. İlgili tüm tarafları, barışçıl yollarla temel ifade hakkını korumaya ve sansüre katkı sağlayacak herhangi bir eylemden kaçınmaya çağırıyoruz." ifadelerine yer verildi.

Buraya kadar her şey normal gibi gözüküyor ama Meşhed’deki ayaklanmadan tam on yedi gün önce 11 Aralık 2017’de Filistin’de ABD'nin Kudüs kararını protesto etmek isterken 25'e yakın İsrail askerinin gözaltına aldığı 14 yaşındaki Filistinli çocuk Fevzi El-Cunidi'nin yaka paça götürülerek hapsedildi. 25 askerin “kendini barışçıl bir şekilde ifade etme hakkını kullanan” çocuğa saldırdığı ve dünyada vicdan sahibi olan herkesi ayağa kaldıran olay hakkında, İran’da yaşananlar için “Onların sesi duyulmayı hak ediyor “ diyenlerden çıt çıkmadı. Birleşik Devletlere ve Trump’a göre Filistinli çocuk Fevzi El-Cunidi'nin sesi duyulmayı hak etmiyor...

Şahsen, İran’da ülkenin içinde bulunduğu zorluklara itiraz için sokaklarda boy gösteren o insanların önemli bir kısmının samimiyetine inanmış olmakla birlikte Irak sınırındaki Kirmanşah ve Pakistan sınırındaki Belucistan’da protestocuların kullandıkları sloganlar ve organizasyonun şekli ayaklanmanın dışarıdan uygulanan bir senaryo olduğunu net biçimde ortaya koymaktadır. Orta Doğu’yu karıştıranlar İran’ın içini karıştırmaktalar...

Ülke nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan Azerbaycan Türklerinin kendilerini ana dilinde eğitim başta olmakla birçok demokratik haklarından mahrum bırakma siyaseti yürüten Tahran yönetimine rağmen boy gösteren olaylara karşı temkinli davranıyor olmalarında son dönemlerde gelişme gösteren Türkiye İran ilişkilerinin önemli katkısı vardır.

Oysa bölgenin siyasi tarihine aşina olanlar biliyorlar ki İran’da tüm inkilaplar Türklüğün göz bebeği Kızıl Kurtların (Traxtor) uluduğu ve benim gelini olmaktan şeref duyduğum Tebriz’den başlar.

Tebriz, Trump’ın ilk saatlerinden itibaren desteklediğini açıkladığı bu ayaklanmaya mesafeli...

Bu ayaklanma Amerika’nın insan hakları için desteklediği bir hareket değil, öyle olsaydı uluslararası arenada Suudi’lerin yüzüne bakılmamalıydı... Bu hareket Amerika hukukun tecellisini arzu ettiği için desteklenmiyor, öyle olsaydı Kudüs’le bağlı o açıklama yapılmazdı.

Bu ayaklanma emperyalist güçlerin Orta Doğu hamlesinde bu projeye karşı çıkan İran’dan rahatsızlık duyulduğundan İran’ı İranlıların eliyle cezalandırmak için desteklenmekte... Ve unutmamalıyız ki bu  projeye karşı çıkan herkes cezalandırılmak için sırada...

Ayaklanmaya gelince, İran’ın değişik bölgelerinde halkı sokaklara döken sorunların acilen çözümlenmesi elzemdir. Zira, Orta Doğu coğrafyasına yönelik Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail’in işbirliği içinde bulunduğu operasyonların başarısızlıkla sonuçlanmasında ciddi katkıları olan İran’ı içeriden çökertme planlı bir şekilde devam etmektedir.

Bu ayaklanmalar İran’la da sınırlı kalmaz, Allah göstermesin başarılı olunduğu takdirde domino etkisiyle münasip bir devrim ismiyle Türkiye ve Azerbaycan’a sirayet eder...

İçimizde olan ve pusuda bekleyenleri, dışarıdan gelecek talimatlara amade olanları unutmamakta fayda var...

Bunlarla da baş ederiz, def ederiz ama enerjimiz, paramız ve ekonomimiz zarar görür.

Önceden tedbirli olunması en hayırlısıdır.

İran’a bakınca gördüğüm bu...

 

Yorumlar