Dr. Hicran Kazancı Dr. Hicran Kazancı

ABD-Mısır İlişkilerinin Dünü ve Bugünü

01 Nisan 2021
ABD-Mısır İlişkilerinin Dünü ve Bugünü

Trump döneminde normal seyrinde olan ABD- Mısır ilişkileri, 3 Temmuz 2013’te Mısır Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Mareşal Abdel Fettah El-Sisi’nin gelişinden sonra da devam etti, ancak Mısır’ın Rusya’dan Su-35 uçaklarının alınması konusunda anlaşma sağlayınca Biden yönetimi, Mısır’a yönelik baskıyı artırarak ilişkilerin gerginleşeceği sinyallerini verdi.

ABD-Mısır İlişkilerinin Kilidi: Camp David

ABD-Mısır ilişkileri, 1973’te patlak veren İsrail-Arap savaşından sonra hızla gelişmeye başladı.  1974’te ABD başkanı Richard Nixon’ın Kahire’yi ziyaret etmesi, Orta Doğu’da kalıcı bir barışın sağlanmasında iki ülkenin birlikte harekât etmesinin zeminini oluşturdu.  1978 ve 1979 yıllarında, dönemin ABD Başkanı olan Gemy Carter’ın büyük katkısıyla İsrail ile Mısır arasında sağlanan Kamp Daivid Barış Antlaşması sonucu ABD-Mısır ilişkileri normalüstü bir seyir kazandı. Başka bir deyişle, 1978 ve 1979 yıllarındaki ABD-Mısır ilişkileri, özel ilişki, samimi ilişki ve ortak stratejik ilişkileri diye adlandırılmaya başlandı. Bütün bu gelişmelere rağmen iki ülke arasındaki ilişkilerlerde sürekli med-cezir yaşandı. İki ülke arasındaki ilişkilerde yaşanan yakınlaşma ile uzaklaşma, gerginlik ile sükûnet ve anlaşmayla anlaşmazlıklara rağmen, ilişkilerin kırılma noktası varmaması için gerek ABD gerekse Mısır, aralarındaki diyalog kanallarını sürdürmeye gayret ettiler. ABD’nin yönlendirme ve isteği doğrultusunda İsrail-Mısır arasında 17 Eylül 1978’te imzalanan Camp David anlaşmasının, ABD-Mısır arasındaki ilişkilerin gerilim noktasına varmasını yaklaşık otuz seneden beri engellemiştir. Çünkü Kahire, Washington’un bölgeye yönelik geçmişte uyguladığı bazı politikalardan rahatsız olduğunu zaman zaman da karşı olduğunu resmi kanallarla dile getirmiştir. ABD-Mısır ilişkileri bazı Mısırlılar tarafından büyük eleştiriye uğramış, bazılarını da hayal kırıklığına sürüklemiştir.  

Stratejik Müttefik Çerçevesindeki İkili İlişkiler

1973 savaşından sonra Mısır, İsrail-Arap anlaşmazlığının kökten çözümünün ABD’nin bölgede oynadığı rolden geçtiği inancına büyük umut bağladı. Hatta dönemin Mısır Devlet Başkanı Muhammet Enver Sedat, konuşmalarında defalarca İsrail-Arap çatışmasının daimi barışa dönüşmesinin anahtarının yüzde 99 ABD’nin elinde olduğunu söylemiştir. ABD’nin bölgedeki politikası Sadat’ı 1977’deki Kudüs ziyaretinde cesaretlendirmiştir. Bu ziyaret, Arap ve İsrail arasındaki “psikolojik duvarı” yıkarak, Mısırlıların Yahudi Devleti ile gerçek bir barış içerisinde yaşama isteğini İsraillilere kanıtlamaya çalışıyordu.  Ancak, Kamp David Anlaşmasından sonra Amerikan diplomasisi, İsrail-Arap barış sürecinin ilerlemesinde başarısız bir tavır sergiledi. Süreç özellikle 1980’lerde ABD Başkanı Roland Rigan döneminde tamamen dondu. Dahası, 1982’de Lübnan’ı işgal eden İsrail’e karşı herhangi bir tavır almayan ABD’ye yönelik eleştiriler yükselmeye başlamıştır. Böylece, 1980’lerden itibaren rafa kaldırılan barış süreci 1991’de Kuveyt işgalinin sona erdirilmesinden sonra yapılan Madrid Konferansı ile gündeme geldi. Fakat bu Madrid Barış Konferansı Araplar tarafından, Kuveyt savaşında ABD’yi desteklemeleri karşısında bir “takas” olarak algılandı. Madrid Barış Konferansı’ndan sonraki aşamalarda ABD, İsrail’in Arap-İsrail anlaşmazlığının kökten çözümlenmesi için İsrail üzerinde baskı kurmakta başarısız oldu. Yani ABD, Orta Doğu’daki anlaşmazlığı adil bir şekilde çözmek yerine anlaşmazlığı kontrollü yönetmeyi tercih etti. Mısır, İsrail ile Barış Anlaşmasını imzaladığı zaman sadece iki ülke arasında değil, bölgede kalıcı ve geniş kapsamlı bir barışın sağlanmasının başlangıcını teşkil edeceğini sandı. Ve bu konuda ABD’nin bölgeye yönelik politikasının büyük katkısı olacağını düşündü. Ancak, ABD’nin açıkça İsrail Devleti’nin tarafını tutması ve İsrail’in Barış Anlaşması’ndaki sorumluluğunu yerine getirmeyi reddetmesi nedeniyle bölgede geniş kapsamlı bir barışın sağlanması hayal oldu. Dolayısıyla, Kahire’yi ziyaret eden Obama’dan Araplar, İsrail-Arap anlaşmazlığını veya Filistin sorunun için kalıcı bir çözümün getirmesini bekliyorlardı. Aksi takdire, Tel Aviv liderleri süreci sürüncemede tutacaktı. Nitekim ABD’nin eski Dışişleri Bakanı olan Condelizza Rice “Obama da geçmiş ABD liderleri gibi İsrail-Arap çatışmasına çözüm getirmekte başarısız olacak” ifadesini kullandı.

George W. Bush döneminde, başta Mısır olmak üzere bazı Arap ülkelerine yönelik uyguladıkları saldırgan politikalarından dolayı 2001-2008 arasında ABD-Mısır ilişkilerinde, bazen açıkça bazen de üstü kapalı olarak derin gerginlik yaşandı. 2004’te meydana gelen bazı bölgesel sorunlar üzerinde anlaşamayan iki ülke arasında yaşanan bu gergin ilişki daha da derinleşti. Söz konusu bölgesel sorunlara bakıldığında, Irak Savaşı, İsrail-Filistin anlaşmazlığı ve Mısır’da yapılması istenen reformlar için dönemin Amerikan idaresinin Mısır Hükümeti üzerinde baskı kurduğu görülüyordu. Mısır idaresi bu baskıyı Mısır’ın içişlerine müdahale olarak değerlendirdi. ABD’nin bu politikasına tepki olarak, 1981 yılında iktidara gelişinden itibaren hemen hemen her yıl Washington’u ziyaret eden Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, ABD ziyaretlerine beş yıl boyunca ara verdi. Dönemin ABD idaresi bu gelişmeye karşı, Mısır’a verilen ekonomik ve askeri yardımı bir baskı unsuru olarak kullanmaya başladı. ABD, bazen bu yardımın azaltacağını bazen de Mısır’daki demokrasinin gelişimi için ülkede faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerine verilmesini dile getirdi.  George W. Bush döneminde kötü bir seyir alan ABD-Mısır ilişkileri, Obama döneminde, normal bir seyir almaya başlamış görülüyor. Özellikle, 4 Haziran 2009 tarihinde Kahire’yi ziyaret eden Obama, oradan Arap ve Müslüman dünyasına olumlu masajlar vererek, ABD’nin Mısır ile olan ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcını da beraberinde getirdi. Bu ziyareti takiben 2009’un Eylül ayında İtalya’da bir araya gelen G8 ülkeleri toplantısı sırasında Obama, Hüsnü Mübarek ile görüştü ve 18 Ağustos 2009’da, Hüsnü Mübarek Washington’da resmi temaslarda bulundu.

ABD Usulü Yardım   

Mısır, ABD’nin değişik idareleri ile geçmiş dönemlerde süreklilik arz eden bir ilişkiye sahip olmasına rağmen, iki ülke arasındaki ilişki Mısır halkının umduğu seviyeye gelmedi. 1979’dan itibaren (İsrail ile imzalanan Barış Antlaşması sonrası) ABD tarafından yıllık olarak Mısır’a verilen ekonomik ve askeri yardım programı, Mısır’ın ekonomisi üzerinde beklenen olumlu ektiyi yaratmadı. Yani, verilen yıllık yardım Mısır’ın ekonomisini geliştirmedi, halkın refahını artırmadı, değişik dönemlerde ülkede yaşanan ekonomik bunalımı engelleyemedi. Halbuki Mısırlılar, Mısır ile İsrail arasındaki savaşı sona erdiren Barış Antlaşmasını müteakiben ABD tarafından Mısır’a verilen yıllık yardımın ülke ekonomisini canlandırarak halkın refah seviyesini yükselteceği algısına kapıldılar. Mısırlı siyasetçiler, İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya ve Güney Kore’ye yapılan ABD’nin ekonomik yardımının gerek Japonya gerekse Güney Kore ekonomisini üzerideki olumlu etkisini dikkate alıyorlardı. Ancak ABD tarafından Mısır’a verilen yıllık ekonomi yardımı bir dizi şarta bağlıydı ve Mısırlı siyasetçiler düşündükleri sonucu elde edemediler. Örneğin, verilen ekonomik yardım çerçevesinde alınan gıda ve tüketim maddeleri ABD şirketinden alınması ve Amerikan gemileriyle Mısır’a taşınması şartı koşuluyordu. Bu durumda, Amerikan yardımından Mısır değil ABD faydalanıyordu. Hatta bazı Mısırlılar bu yardım ABD tarafından Mısır’a mı? ABD’ye mi? yapılıyor diye sorgulamaya başladılar.

 

Yorumlar