Dr. Yeşim Demir Dr. Yeşim Demir

İsrail’in Kudüs Planına BM-İİT’nın Yaklaşımı

17 Mayıs 2018

Kudüs, dini kimliği, tarihsel geçmişi ve jeopolitik konumuyla büyük öneme sahip olup, üç semavi dinin mensupları tarafından sürekli gündemde tutulan bir konudur. İslam dünyasında infiale neden olan Kudüs’ün başkent olarak kabul edilmesi kararı ve İsrail’in hiç bir şekilde taviz vermez tutumu, Ortadoğu’yu dizayn etme adına büyük bir savaşın habercisi olmaktadır.

Kudüs’ü başkent ilan etme stratejisi ile önce ABD’nin sonra da Guatemala’nın elçiliğini Kudüs’e taşımış olması İsrail’in buradaki varlığının hukuki olduğunu göstermemektedir. İsrail bir oldubittiyle normalleştirme siyaseti gütmeye çalışmakta ve bunu yaparken de Filistin halkının protestolarına kan dökerek cevap vermektedir. Bu duruma Arap Devletleri açık olarak tepki koyamazken BM’de de İsrail’e yönelik alınacak karar ABD engeli ile karşılaşmıştır.

Filistin ve Kudüs meselesi İslam Dünyası için birleştirici bir unsur olmamıştır.

Filistin sorunu, Arap Dünyasındaki diktatoryal rejimlerin kendi meşruiyetlerini korumak için İsrail’i yok edeceğiz şeklinde kullandıkları bir söylem olmaktan öteye gidememiştir. Aslında Filistin sorunu, birleştirici olmaktansa ayrıştırıcı olmuştur diyebiliriz. Çünkü bazı Arap ülkeleri İsrail’e yönelik ambargo uygulamak isterken diğerleri ise, İsrail’in sermayesinin çok olduğu ve kendi ülkelerinde yatırım yapabileceği düşüncesinde olmuşlardır. Kısacası para belirleyici olmuştur ve olmaktadır.

BM’in tepkisi cılız kınama olmuştur…     

1948-1949 Arap-İsrail savaşları sonucunda İsrail’in elindeki topraklara ilişkin olarak uluslararası toplumun tavrına baktığımız zaman tam bir sessizlik olduğunu görebiliriz. 1948-1949 savaşlarında Filistin topraklarının %20’lik bir kesiminin işgal edilmesi karşısında BM Güvenlik Konseyi’nin herhangi ciddi bir tepkisi ve İsrail’in geri çekilmesini talep etme gibi bir kararı çıkmamakla birlikte bu güne kadar İsrail Devleti’ne yönelik tek bir yaptırım kararı da yoktur.

İsrail, 1967’den hemen sonra hızlı bir şekilde Kudüs’e yerleşimler yapmaya başlamış uluslararası toplumun böyle bir oldubitti karşısında çok tepkisini almayacağını bildiğinden yayılmacı, saldırgan politikalar izlemiştir ve izlemeye de devam etmektedir. Çünkü İsrail, ABD’nin kendi tarafında olduğunun farkında ve böylelikle uluslararası toplumun tepkisini, öfkesini kontrol edebileceğini düşünmektedir. Haklı olduğu görülüyor. Kısacası İsrail’e karşı herhangi bir askeri müdahalenin veya herhangi bir yaptırımın olması söz konusu değil. Tabii bunda dünyanın birçok bölgesinde güçlü olan İsrail lobisinin, eğitimli ve sermayedar kesiminin de etkisi vardır.

Batı Arap Dünyası karşısında İsrail’i destekliyor…

Batı, Arap Dünyası’nın bütünleşmesine karşı İsrail’i desteklemektedir. Petrol zengini Arap ülkelerinin birlik sağlaması halinde kendilerine karşı ekonomik olarak sıkıntılı durum yaratacağı endişesi taşımaktadırlar. 1948’den beri Arapların kendi içinde var olan çatışmalarını Filistin sorunu dahi engelleyememiştir.

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) tutumu…

Cuma günü Türkiye’nin daveti ile toplanması beklenen İİT, ilk olarak 21 Ağustos 1969’da Kudüs’teki El Aksa Camii’nin kundaklanması üzerine toplanmıştı. Teşkilat kuruluşundan bugüne çoğunlukla Filistin ve Kudüs konularında toplanmıştır. Ancak sonuç olarak etkili bir yaptırım kararı çıkmamıştır.Son yapılacak toplantıdan da etkili bir karar çıkacağını düşünmüyorum. Toplantıdan en fazla kınama kararı çıkacaktır. Kınama kararının da kendi başına bir değeri yok zaten. Şöyle ki, BM'in ardından en büyük kuruluş olan teşkilatın ana çekirdeğini Suudi Arabistan oluşturmaktadır. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın bir ay önce ABD'deki Yahudi lobisiyle toplantısında da ''Filistinliler ya Trump'ın planını kabul etmeli ya da çenelerini kapayıp şikayet etmeyi kesmeli'' ifadelerini dikkate aldığımızda ne kadar etkili bir karar çıkabileceğini tahmin edebiliriz.

Türkiye her zaman Filistin ve Kudüs konularında diğer Arap ülkelerine göre duyarlı olmuştur. Tahminlerimizin tersi durum çıkmasını umut ederek, günümüz Arap dünyasında ortak bir birliğin kurulabilmesi için öncelikle Arap Devletlerinin, menfaat, önyargı, cehalet, intikam gibi duygulardan derhal kurtularak kendi benliğine dönmesi gerekmektedir.

Yorumlar