Doç. Dr.  Dilek Yiğit Doç. Dr. Dilek Yiğit

Fransa ve Avrupa Savunması: Macron "Gaullist" Mi?

22 Kasım 2017
Fransa ve Avrupa Savunması: Macron Gaullist Mi?

Son on yıl Avrupa Birliği için zor bir dönem oldu. Avro alanı borç krizi ile başlayan Avrupa Birliği’nin ve Avro alanının geleceğine dair tartışmalarda, Avrupa entegrasyon hareketinin sonuna gelindiğine, hatta Birliğin dağılacağına yönelik söylemler ön plana çıktı. Zamanla bu söylemler önemini yitirdi; ancak bu defa da Birleşik Krallık’ın Birlik’ten ayrılmasının ve Katalonya’nın İspanya’dan ayrılma konusundaki ısrarının Birlik üzerine muhtemel yansımaları ve olası domino etkisi gündemde.

Brexit’in ve Katalonya meselesinin Birliğe yansımalarına dair tartışmalarda Avrupa entegrasyonunun sonuna gelindiğini ileri sürmek oldukça karamsar bir yaklaşımın ürünü olur. Ancak her ikisi de Avrupa entegrasyon hareketini sarsacak nitelikte. Zira Brexit supranasyonel düzeyde, Katalonya meselesi ise ulusal düzeyde bölünmenin/ayrışmanın sembolleri; Avrupa entegrasyon hareketinin temel kavramları birlik ve bütünlüğün değil. Kısaca Avrupa’da “biz” kavramı hem supranasyonel hem de ulusal düzeyde yıpranmakta.

Avrupa Birliği’nin iç sorunları yanında uluslararası ortamdan kaynaklanan dış sorunları da bulunmakta: Trump döneminde ABD dış politikasının öngörülemez niteliği, Birliğe üye Baltık devletlerinin gün geçtikçe artan Rus tehdit algısı, Ortadoğu’da istikrarsızlık ve Ortadoğu kaynaklı terör.

Avrupa Birliği iç sorunlarını, Roma Antlaşması’nın 60. yıldönümünde liderlerin ifade ettiği “Birliğimiz ayrılamaz ve bölünemez” (Our Union is undivided and indivisible) söylemi temelinde çözme kapasitesine sahip olabilir; ancak dış sorunları çözme konusunda Birliğin oynayabileceği rol çok sınırlı. Çünkü Birlik gerçek anlamda ortak dış, güvenlik ve savunma politikası geliştiremedi; üye devletler kendi ulusal çıkarları doğrultusunda, Birliğin önceliklerini de göz ardı ederek, dış politikalarını oluşturuyor ve uyguluyorlar.  Dolayısıyla Avrupa Birliği küresel politikada, siyasi ve askeri açıdan güçlü, etkili ve caydırıcı bir güç değil.

Birlik küresel politikada güçlü bir aktör olmak istiyorsa, tek ses olarak konuşabilmeyi başarmalı ama bu yeterli değil; ayrıca askeri kapasitesini ve savunma yeteneklerini artırmayı da başarmalı. Bu amaçla kurucu antlaşmalarda gerekli değişiklikleri yapabilir ya da kurucu babaları örnek alarak somut adımlar ile aşamalı bir yol izleyebilir; geçtiğimiz yaz Avrupa’nın savunma yeteneklerini artırmaya yönelik Avrupa Savunma Fonu’nun (European Defence Fund) oluşturulması gibi.

Birliğin küresel politikada tek ses olarak konuşabilmesi ve askeri kapasitesini geliştirmesi için Brexit, Birliğin içindeki Truva Atı’nın gidişi anlamında, bir fırsata dönüştürülebilir. Peki Brexit’in Birlik adına fırsata dönüşmesini kim sağlayabilir? Yanıt basit; entegrasyon hareketinin itici güçleri Almanya ve Fransa’nın liderleri.

Almanya Şansölyesi Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron daha entegre bir Avrupa için sorumluluk üstlenmekten kaçınmayacak ve birlikte çalışacak görüntüsü veriyorlar; özellikle de Avrupa’nın güvenliği ve savunmasının sağlanmasında adım atma konusunda. İki liderin sergiledikleri bu görüntünün oluşmasında Trump’ın Avrupa’nın güvenliğinde ABD’nin üstlendiği maliyetten duyduğu rahatsızlık ve Avrupalı müttefiklerine yönelttiği sert eleştiriler de önemli bir etken. Bu koşullarda Christian Mölling’in ifadesiyle Amerikalılar ve Avrupalılar arasında ortak çıkarları tanımlamak iyice zorlaştı.[1] Hal böyle olunca ABD’de Trump iktidarı Fransa ve Almanya’yı birbirlerine yaklaşmaya itiyor.

Dolayısıyla sadece Brexit değil ABD dış politikası da Avrupa entegrasyonunda daha ileri adımlar atılması için gerekli ortamı hazırlıyor. Böyle bir ortamda Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Macron zamanın Avrupa Birliği için dönüşüm zamanı olduğuna inanıyor ve Avrupa Birliği’ni kendini “yeniden icat etmeye” (reinvent) çağırıyor.

Avrupa Birliği nasıl yeniden icat edilebilir? Macron bu soruya yanıt veriyor. Avrupa Birliği ortak göç politikası, ortak vergilendirme politikası ve ortak savunma politikası oluşturulması ile yeniden inşa edilebilir. Macron, ayrıca, ortak bütçe ve ortak maliye bakanlığı aracılığıyla Avro alanının reforma tabi tutulması gerektiğini söylüyor.

Avrupa Birliği’ne üye devletlerin ekonomik alanda daha ileri entegrasyon için adım atmakta zorlanmadıkları tarihsel açıdan tecrübe edildi; ancak siyasi ve askeri alanlarda durum farklı. Böyle olunca Macron’un ortak savunma politikası önerisi diğer önerilerine nispetle çok daha cesur bir öneri niteliğinde. Macron ortak savunma politikası önerisi kapsamında ayrıntıya da giriyor ve öncelikle Avrupa çapında ortak savunma gücü oluşturulması, ortak Avrupa savunma bütçesi hazırlanması, terörizm ile etkili mücadele için Avrupa İstihbarat Akademisi (European Intelligence Academy ) ile ortak sivil savunma gücü ( Joint Civil Protection Force) kurulması çağrısında bulunuyor. [2] Üstelik Macron Birliğe üye devletlerin ulusal ordularına diğer üye devlet askerlerinin kabul edilebileceğini belirtiyor. [3]

Macron ortak Avrupa ordusu aracılığıyla Birliğin otonom eylem kapasitesine sahip olması gerektiği görüşünde. Kısaca Macron Avrupa ordusu kurulmasını istiyor.

Günümüzde Macron Avrupa ordusu kurulması gerektiğini dile getiren ilk Avrupalı siyasetçi değil. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker 2014 yılında Birliğin ortak bir Avrupa ordusuna ihtiyaç duyduğunu ifade etmiş; 2016 yılında ise Komisyon Başkan Yardımcısı/Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini Avrupa Birliği ordusu kurulmasını önermişti. Ancak Macron’un Avrupa Ordusu kurulması önerisini özel kılan, bu önerinin bir Avrupa kurumunda görevli siyasetçi tarafından değil, bir üye devletin yeni seçilen lideri tarafından dile getirilmiş olması. Üstelik Macron  Avrupa’yı yeniden inşa etme çabasında Almanya’ya “gel, ortaklaşa çalışalım” “ her şey üzerinde anlaşamayız ama her şeyi tartışabiliriz” diyor. Macron böyle yaparak da Avrupa’da sarsılmakta olan “biz bilincini”  canlandırmaya çalışıyor. Almanya Şansölyesi Merkel ise Macron’un bu davetine sıcak yaklaşmakta. Zira Merkel Avrupa’nın savunması konusunda girişimde bulunmak gerektiği noktasında Macron’dan farklı düşünmüyor; ayrıntılarda Merkel ve Macron’un farklı fikirleri olabilir ama amaç en azından savunma politikasında daha ileri işbirliğini sağlamak. Global Policy Institute’den Jacques Reland’ın sözleriyle Merkel’in Avrupa Birliği’nin artık tamamen ABD’ye bağımlı olamayacağını açıklaması ile savunma konusunda Fransa liderliği eline aldı.[4] Aslında Avrupa dış, güvenlik ve savunma politikasında Fransa’nın liderlik üstlenmek istemesini iki nedenle olağan karşılamayız. Birincisi Brexit gerçekleştiğinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde daimi üye statüsünde tek Birlik üyesi Fransa olacak. İkincisi Macron’un seçim kampanyası boyunca küresel yönetişim, kalkınma gibi “soft” meselelerden çok güvenliğe vurgu yapmış[5] olması. Üstelik Fransa siyasetini yakından takip edenlerin altını çizdiği gibi Avrupa konusunda çok iyi hazırlanmış bir lider.

Macron’un Avrupa savunması konusundaki önerileri ve özellikle de Avrupa ordusu oluşturma fikri Avrupa Birliği’ni ABD’den uzaklaştırma girişimi olarak okunabilir mi? Macron ABD’ye karşı bir Avrupa direnişinin sembolü olabilir mi?

Fransa’nın kurucu üyesi olmasına rağmen NATO ile ilişkilerinin tarihsel seyri Fransa’nın Avrupa güvenliği ve savunmasında NATO üzerinden ABD etkisini zayıflatmak isteyebileceğini gösteriyor.  Üstelik Macron’un iç siyasi söylemleri ve tavırları açısından De Gaulle’e benzetilmesi dış siyasette de “Amerika’ya boyun eğmeyen”[6] De Gaulle çizgisini izleyeceği ihtimaline işaret ediyor. Ayrıca Macron De Gaulle çizgisini izleyerek Fransa’da yaygın olan Amerikan karşıtlığını da kendisi için sürekli bir desteğe de dönüştürebilir.

Bu ihtimale rağmen Macron Gaullist olarak tanımlanabilir mi? Bu kapsamlı bir tartışmayı gerektirse de, söz konusu sorunun yanıtını burada üç ayrı açıdan bakarak kısaca vermeye çalışacağım; Avrupa Birliği açısından, NATO ve ABD açısından. 

Avrupa Birliği açısından baktığımızda savunma politikası gibi devletler için en hassas meselede “ortak Avrupa politikası” isteyen, “ortak ordu” kurulmasını öneren Macron egemenlik konusuna De Gaulle kadar takıntılı değil. Dolayısıyla Macron’un,  yarattığı “boş koltuk krizi” ile “Hitler’den bu yana en büyük felaket[7] olarak nitelendirilmiş olan De Gaulle’un çizgisini benimsediğini söylemek oldukça abartılı olur.

Konuya NATO açısından baktığımızda ise, Macron Avrupa ordusunu öneriyor iken bu ordunun NATO’yu ikame etmeyeceğini; NATO’nun askeri yeteneklerini tamamlayacağını söylüyor. [8] Bunu Macron’un NATO’yu zayıflatmak amacı taşımadığı şeklinde okuyabiliriz. Dolayısıyla Macron, NATO’ya güven duymayan ve Fransa’yı NATO’nun askeri kanadından çeken De Gaulle’e benzetilemez.

ABD açısından baktığımızda ise,  Macron’un Avrupa ordusunun NATO’yu ikame etmeyeceğini belirtmiş olmasını,  Avrupa savunmasında ABD’nin rolüne Fransa tarafından itiraz gelmeyeceği şeklinde okumalıyız. Macron’un De Gaulle gibi ABD ile bir “husumeti” [9](animosity) yok. Kısaca Macron NATO üzerinden ABD’yi Avrupa’dan uzaklaştırma amacında değil.  Ancak bu Macron’un ABD’ye karşı şüpheci olmadığı anlamına gelmiyor. Macron ABD’ye olan şüphesini, “kendi sorunların çözümünü Atlantik’tin diğer kıyısından beklemeye alışmış olanlara” yönelttiği eleştiriden anlıyoruz. [10] Dolayısıyla ABD Macron dış politikasının gri alanını oluşturuyor.  Üstelik parantez içinde belirteyim; Macron ve Trump arasındaki görüş farklılıkları da net olarak kendini göstermeye başladı. Macron ABD’nin Paris İklim Değişikliği Antlaşması’ndan çekilmesini uygun görmüyor; bu ay içinde Macron Trump’tan İran ile yapılan nükleer antlaşmayı yırtıp atmamasını istedi.

Dolayısıyla Avrupa’da “biz” kavramına önem atfeden, NATO’ya bağlılığını sürdüren Macron Avrupa Birliği ve NATO açısından, şimdilik, Gaullist değil. Ancak Macron dış politikasının gri alanını oluşturan ABD bizlere Macron’un olası Gaullist yönünü gösterecek “fırsatlar” sunabilir.  Böyle olursa Macron’un ABD’ye karşı Avrupa direnişinin olmasa bile Avrupa itirazının sembolü olmak ihtimali mevcut.

[1] http://www.dw.com/en/german-french-defense-ministers-talk-new-european-security-force/a-39086419 , 01.06.2017

[2] https://www.theguardian.com/world/2017/sep/26/profound-transformation-macron-lays-out-vision-for-post-brexit-eu, 26.09.2017

[3] http://carnegieeurope.eu/strategiceurope/73246, 28.09.2017

[4] http://en.rfi.fr/europe/20170714-macron-and-merkel-put-defence-heart-paris-berlin-alliance, 14.07.2017

[5] https://www.brookings.edu/blog/order-from-chaos/2017/05/08/macrons-foreign-policy-claiming-the-tradition/, 08.05.2017

[6] http://www.france24.com/en/20101109-charles-de-gaulle-legacy-france-usa-international-not-subservient, 09.11.2010

[7] Luuk van Middelaar, Avrupa: Bir Geçiş Süreci, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014.

[8] https://www.robert-schuman.eu/en/european-issues/0445-emmanuel-macron-s-europe-a-vision-some-proposals, 02.10.2017

[9] Andrew Moravcsik, “Charles de Gaulle and Europe: The New Revisionism”, Journal of Cold War Studies, Vol.14, No.1, 2012, pp.53-77

[10] https://www.brookings.edu/blog/order-from-chaos/2017/05/08/macrons-foreign-policy-claiming-the-tradition/, 08.05.2017

Not: Bu makale Diplomatik Gözlem'in Kasım sayısında yayınlanmıştır

Yorumlar