Doç. Dr.  Dilek Yiğit Doç. Dr. Dilek Yiğit

BREXIT MÜZAKERELERİNE LONDRA HAZIR DEĞİL!

18 Temmuz 2017
BREXIT MÜZAKERELERİNE LONDRA HAZIR DEĞİL!

19 Haziran 2017 tarihinde Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çekilme müzakereleri başladı; müzakerelerin sona ermesi için iki yıllık bir süre var ve bu sürede müzakereler bir çekilme anlaşması ile neticelenmez ise Mart 2019’da Avrupa Birliği hukukunun Birleşik Krallık’ta uygulanması sona erecek.

Birleşik Krallık’ın bir çekilme anlaşması ile Birlik’ten çekilmesi, çekilmenin kurallara bağlı olması ve belirli konularda Birlik hukukunun Birleşik Krallık’ta geçici süreli uygulanmasına imkân tanıyacak geçiş süreçlerinin düzenlenmesi açısından oldukça önemli; bunun önkoşulu da müzakerelerin her iki taraf açısından etkin ve muhtemel tüm sorunlara çözüm üretecek şekilde yürütülmesi.

Müzakereler için her ay bir hafta ayrılacak; bu hafta başı başlayan  (17 Temmuz 2017) turda ana konu Birleşik Krallık’ta yaşayan Avrupa Birliği vatandaşlarının hakları ve mali meseleler oluyor; Britanya’daki Avrupa Birliği vatandaşlarının hakları meselesi Avrupa Birliği kamuoyunda en fazla dikkat çeken konulardan biri; mali meseleler ise Londra’nın çekilmenin faturasını ödemesi açısından Britanyalıların en fazla ilgilendiği konu.  Brüksel 60 milyon Avro’luk boşanma faturası çıkardı.[1] Bu faturanın Brexit müzakerelerinin önünü tıkamasından endişe ediliyor.

Müzakerelerin ilk turunun gündemini dikkate aldığımızda, müzakerelere deyim yerindeyse Brüksel’in Londra’ya çalım atarak başladığını söyleyebiliriz. Zira Londra Brexit sonrası Avrupa Birliği-Birleşik Krallık ilişkilerinin müzakerelerin en başında görüşmeye açılmasını istiyordu; ancak Brüksel müzakerelerde kayda değer bir ilerleme sağlanmadığı müddetçe Brexit sonrası ilişki modelinin görüşülmesinden yana değildi.  Neticede müzakereler Brüksel’in istediği doğrultuda başladı.

Bu durumu Londra’nın  “zayıflığı” şeklinde okumak mümkün ama Britanyalı baş müzakereci  Davis böyle bir okumayı açıkça reddediyor. Davis müzakere gündeminin Britanya’nın zayıflığının göstergesi olmadığını ileri sürdü. [2] 

Müzakere masasında Londra’yı “zayıf” olarak nitelendirmenin ne kadar doğru olduğu tartışıladursun ama Avrupa Komisyonu yetkilileri Londra’nın durumunu kısaca özetledi; “hazırlıksız”

Avrupa Komisyonu yetkilileri Avrupa Birliği’nin müzakere masasından kalkmayacağını, ancak müzakereleri geciktirebileceğini, zira Londra’nın müzakerelere hiç hazırlanmadığı izlenimi edindiklerini ifade etti. [3] Avrupa Komisyonu yetkililerinin bu izlenimi aslında Britanya iç siyasetinin de gündeminde; May hükümeti “tembel” olmakla eleştiriliyor, muhalefet “hazırlık yok, plan yok, zaman yok” söylemiyle kızgınlıklarını ifade ediyor.

Londra müzakerelere hazır olmadığı izlenimi verirken, Brüksel hazır olduğunu konusunda gayet emin. Müzakereler başlamadan önce de Brüksel müzakerelere ne kadar hazır olduğunu sinyalini vermekte idi; Haziran’ın başında Komisyon Başkanı Juncker “aylardır hazırlanıyoruz; yarın sabah bile başlayabiliriz” demişti. Almanya Şansölyesi Merkel de Birliğin müzakerelere hazır olduğunun altını çizerken, gecikmenin Londra’nın sorumlu olduğunu da ima etmişti.

Müzakere masasında Brüksel hazırlıklı, Londra hazırlıksız izlenimi veriyorsa, müzakerelere hangi tarafın bir adım, belki daha fazla önde başladığını tahmin etmek zor değil.

Müzakerelerin ilk turunun gündem konularından birinin mali meseleler olduğunu, bu meselenin de Brexit müzakerelerini tıkayacağı yönünde kaygılar olduğunu belirtmiştim. Bu kaygıları haklı çıkaran gelişmeler olmakta; zira Brüksel Londra’nın “tek kuruş bile ödemeyiz” söyleminden rahatsız ve  Londra’dan mali yükümlülüklerinin hesaplanmasına dair öneriler bekliyor; bu öneriler gelmezse Komisyon müzakereleri sürdürmeyecek görüntüsü vermekte.

Aslında Brüksel’in mali yükümlülükler konusunu ele alınacak ilk konulardan biri yapması ve bu konu çözüme kavuşturulmadığı müddetçe müzakerelerin ilerlemeyeceği izlenimi vermesinin bir nedeni olmalı; var da!  Zira Londra mali yükümlüklerini tamamen reddedebilir, üstelik Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’ne dayanarak. Zira Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’ne göre Antlaşma başka türlü öngörmedikçe veya taraflar başka türlü kararlaştırmadıkça, bir antlaşmanın kendi hükümlerine göre veya bu Sözleşmeye uygun şekilde sona erdirilmesi, tarafları antlaşmayı bundan sonra icra etme hususunda herhangi bir yükümlülükten kurtarır.

Ancak aynı Sözleşmeye göre antlaşmanın sona erdirilmesinden önce antlaşmanın icra edilmesi yoluyla yaratılan tarafların herhangi bir hakkını, yükümlülüğünü veya hukuki durumunu etkilemez. Bu da Brüksel’in elini güçlendiriyor.

Bu gidişle taraflar soluğu Uluslararası Adalet Divanı’na alabilirler!

 

 

 


 

[1] http://www.cer.eu/sites/default/files/pb_barker_brexit_bill_3feb17.pdf

 

[2] http://www.bbc.com/news/uk-politics-40321271

 

[3] http://www.politico.eu/article/michel-barnier-prepared-to-stall-brexit-talks-over-uk-bill/

Yorumlar