Doç. Dr.  Dilek Yiğit Doç. Dr. Dilek Yiğit

Avrupa Parlamentosu'nda Boş Kalacak 73 Koltuğu Ne Yapmalı?

12 Nisan 2017
Avrupa Parlamentosunda Boş Kalacak 73 Koltuğu Ne Yapmalı?

Avrupa Parlamentosu Avrupa Birliği yasamasının iki kanadından biridir. 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’na kadar Birlik yasama sürecinde Bakanlar Konseyi’nin gölgesinde kalan Avrupa Parlamentosu artık Bakanlar Konseyi ile eş düzeydedir. Ancak Avrupa Parlamentosu’nu Bakanlar Konseyi’ne göre ayrıcalıklı kılan üyelerinin doğrudan Avrupa vatandaşları tarafından seçilmesi nedeniyle sahip olduğu doğrudan meşruiyettir.

Avrupa Parlamentosu, meşruiyetini Avrupa Birliği siyasi üçgeninin diğer iki kanadını oluşturan Bakanlar Konseyi gibi “doğrudan meşruiyet” ve Avrupa Komisyonu gibi “teknokratik meşruiyet” gibi kavramlar ile açıklamak zorunda kalmama ayrıcalığına sahiptir.

Lizbon Antlaşması’ndan itibaren,  merkezini Parlamentonun oluşturduğu  herhangi bir tartışma vuku bulmamıştı; sadece geçtiğimiz aylarda Avrupa Parlamentosu başkanlığı seçimi Avrupa gündemini biraz meşgul etmişti.

Ancak günümüzde Avrupa Parlamentosu’na ilişkin yeni bir tartışma başladı; nedeni ise, tahmin edilebileceği gibi, Brexit.

Çünkü Parlamentoda hâlihazırda 73 adet koltuk Britanyalılara ayrılmış durumda. Bu rakam da Almanya ve Fransa’dan sonra en fazla koltuk sayısına İtalya ile birlikte Birleşik Krallık’ın sahip olduğuna işaret ediyor. Her ne kadar parlamenterler Parlamentoda devletlerinin değil, siyasi görüşlerinin temsilcileri olsa da, parlamentodaki koltuk sayısı üye devletler açısından bir ağırlık konusu.

Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılması ile 73 koltuk boşalacak. Boşalacak koltukların nasıl doldurulabileceği üzerinde çeşitli alternatifler gündeme getiriliyor. 73 koltuğun nüfus kriteri temelinde diğer üye devletler arasında paylaştırılması ilk akla gelen yöntem. Ancak Lizbon Antlaşması uyarınca bir üye devlete ayrılabilecek koltuk sayısı maksimum 96 olduğuna göre, bu yöntemin temsilde adaletsizliğe sebep olma durumu var. Nasıl mı? Şu anda Almanya’nın Parlamentoda 96 koltuğu var. Almanya Lizbon Antlaşması uyarınca Almanya’nın koltuk sayısı artırılamaz; dolayısıyla yeniden dağıtımı yapılacak 73 koltuktan Almanya payına düşeni alamayacak.  Kısaca adil olmayan bir sonuç çıkacak!

İkinci öneri  boşalacak 73 koltuğun düşürülmesi; yani Avrupa Parlamentosu’nda parlamenter sayısının de facto olarak azaltılması. Bu önerinin, birinci öneri gibi temsilde adaletsizliğe sebep olmayacağı düşünülüyor; üstelik en kolay yöntem de bu.

Ancak hazır Parlamentoda koltuk paylaşımı meselesi çıkmışken, federalistler bu meseleyi kendileri açısından bir fırsata dönüştürme gayretine girişmekteler. Brexit ile boşalacak 73 koltuğun Pan-Avrupa listesinden seçilecek parlamenterlere ayrılmasını öneriyorlar. Bunun anlamı Avrupa’yı tek bir seçim bölgesi olarak belirleyip,  73 parlamenterin ülke seçim bölgelerinden değil, Avrupa seçim bölgesinden çıkması.

Ancak federalistlerin bu önerisi Euro-skeptiklerin tepkisiyle karşılaştı; federalistler önerilerinde ısrar ederse Euro-skeptiklerin karşıt sesleri daha da yükselecek. Zira Euro-skeptikler önerinin hayata geçirilmesinin entegrasyon hareketinin nihai hedefinin federal bir Avrupa olduğunun ilanı olacağını düşünüyorlar ve bu konuda haklılar.

Avrupa’nın tek bir seçim bölgesi ilan edilmesi ve bu tek seçim bölgesinden Parlamentoya üye seçilmesi, Avrupa federasyonuna yönelik Avrupa vatandaşlarının zihnindeki psikolojik engelin yıkılması demek.

Bu durum bana 2005 yılında onay süreci başarısız olan Anayasal Antlaşmayı hatırlattı. Kurucu Antlaşmalarda değişiklik yapan bir Antlaşmaya “anayasal” deme girişimi de federal Avrupa önündeki psikolojik engellerin kaldırılmasına yönelikti ve başarısız oldu.

Buradan çıkan sonuç şu ki; Brexit sonrasında boş kalacak 73 koltuğun akıbeti Avrupa entegrasyon sürecinin  akıbeti konusunda bir fikir verebilecek.

 

Yorumlar