Sabir Askeroğlu Sabir Askeroğlu @SabirAskeroglu

Türkiye’nin Suriye Müdahalesi ve Rusya’nın Tutumu

25 Ağustos 2016
Türkiyenin Suriye Müdahalesi ve Rusyanın Tutumu

Türkiye, Suriye’ye askeri müdahale gerçekleştirdi. (24.08.2016) Cerablus’ta IŞİD’e karşı “Fırat Kalkanı” operasyonu başarıyla tamamlandı. Suriye Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin müdahalesinin Şam’la koordineli yapması gerektiğini belirterek itirazlarını dile getirdi. Ardından Rusya Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin müdahalesinden endişe duyduğunu, Suriye krizinin çözümünün sadece diplomatik yollarla olabileceğini belitti.

Türkiye’nin Suriye müdahalesi uluslararası hukuka dayanmaktadır. Birincisi Türkiye kendisine yapılan saldırılara karşı meşru müdafaa hakkını kullanmıştır. Türkiye’nin ikinci dayanağı ise koalisyon güçleriyle birlikte hareket etmesidir. BM Güvenlik Konseyi tarafından IŞİD’e karşı müdahale konusunda herhangi bir karar alınamamış olsa da, uluslararası kriz durumu, böyle bir müdahalenin yapılmasını zorunlu kılmış ve diğer ülkeler de IŞİD’e karşı yürütülen operasyonları sessizce onaylamışlardır. Çoğu da buna müdahil olmuştur. Diğer tarafta Suriye’nin topraklarının büyük bir bölümü devlet dışı gruplar tarafından kontrol edilmektedir ve Suriye’nin bu bölgelerde fiili egemenliği söz konusu değildir. Dolayısıyla da Türkiye’nin müdahalesi Suriye’nin egemenliğini de ihlal etmemektedir. 

Konuya siyasi açıdan bakarsak, Türkiye’nin Suriye’ye karşı müdahalesi Şam için olduğu gibi Moskova’nın da çıkarına uygundur. Şam rejiminin en büyük düşmanı IŞİD güçleridir. Hem daha güçlü, hem daha kalabalık hem daha radikal ve dünyanın her bir yanında geniş insan kaynağına ulaşma olanağına sahiptir. Bunun yanında IŞİD’in varlığı ABD ve koalisyon güçlerinin Suriye’ye müdahale etmesinin de yolunu açmaktadır.

Suriye iç savaşında IŞİD Rusya için de en büyük tehdittir. Şam için neyse, aynı gerekçeler Rusya için de geçerlidir. Bunun yanında IŞİD saflarında çok sayıda Rusya vatandaşının yer alması Moskova’nın endişesini daha da artırmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin müdahalesi Rusya için de olumlu bir gelişme olmuştur.

Türk-Rus Uçak Krizinin çözülmesi Rusya’nın Suriye politikasını da değiştirmiştir. Uçak kriziyle birlikte Rusya PYD/YPG terör örgütünü desteklenmeye başlamıştı. PYD’yi kendi saflarına çekmek için ABD’yle bir yarışa girmişti. Bunun için de iki formül öne sürmüştü: PYD’nin silahlandırılması ve uluslararası meşruiyet kazandırılması. Ancak PYD’nin ABD kontrolünde kalmaya devam etmesi ve Rusya'nın bu örgüt üzerinde nüfuz sağlama girişiminin başarısız olması nedeniyle bu politikasından vazgeçmiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin IŞİD’in yanında bir de PYD’ye karşı tavrı, Moskova için herhangi bir sorun teşkil etmemektedir.

Rusya’nın Suriye krizinde çıkmaza girmesi, Moskova’yı yeni yol arayışına itmiştir. Suriye krizinin çözülmesini en çok arzu eden taraflardan birinin Türkiye olması Ankara ile Moskova’yı yakınlaştırmıştır. Esad rejiminin kalıp kalmaması uzun yolun sonunda belli olacak bir durum olduğu için hem Ankara’nın hem de Moskova’nın önceliği radikal terör örgütlerinden kurtulmaktır. Rusya için bu IŞİD ise, Türkiye için bu hem IŞİD hem de PYD’dir.

Bu nedenle Erdoğan-Putin pazarlığı sonucunda varılan anlaşmayla, Rusya Türkiye’ye karşı Şam rejimini kışkırtmaktan vazgeçtiği gibi Türkiye’nin Suriye sınırları girmesine izin vermeyeceği yönündeki daha önceki  yaklaşımından da vazgeçmiştir. Uçak hadisesinden sonra Moskova, Türk uçaklarının Suriye hava sahasını geçmesi durumunda Suriye’ye yerleştirmiş olduğu S-400 sistemleriyle bunu engelleyeceğini belirtmişti. Ancak ilişkilerin normalleşmesiyle birlikte Türkiye, Suriye iç savaşında düşmanlarını azaltmış, Rusya ve İran gibi ülkelerin de desteğini almış görünüyor.

Şam rejiminin arkasında duran ve ayakta kalmasını sağlayan en büyük güç Rusya olduğu için Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerini düzetmesi Ankara’nın Suriye krizine yönelik politikalarında Şam rejiminin tepkisini de etkileyecektir. Türkiye’nin Suriye’de kendi çıkarlarını savunması mutlaka Ankara’nın egemen iradesine bağlı olacaktır ancak risklerin azaltılması ve uygulanan politikaların meşruiyet kazandırılması noktasında diğer güçlerin desteğini almak daha doğru bir tercih olacaktır. Görünen o ki Türkiye’nin yeni dış politika konsepti buna başlamıştır. 

Yorumlar