Ersin Dedekoca Ersin Dedekoca @dedekocae

Türk Lirası’nın Değer Kaybının Kuramsal Karşılığı

16 Kasım 2018
Türk Lirasının Değer Kaybının Kuramsal Karşılığı

Türk Lirası’nın güçlü yabancı paralar karşısında bu yılın ikinci yarısında yaşadığı değer kayıpları, “kur” olgusunu yine gündemin ilk sırasına taşıdı. Öyle ki “kurlar”, çeşitli olumsuzlukların (yükselen enflâsyon, artan işsizlik, cari açığın kemikleşmesi, giderek artan bütçe açığı, stagfilasyona doğru giden durgunluk, işyeri kapanmaları, sosyal ve siyasal kutuplaşma vb.) nedeni gibi gösterildiği gibi, zaman zaman dış ve iç politika uygulamalarının/olguların dikkatlerden kaçırılması için kullanılan bir araç niteliğinde olduğu da söylenegelmiştir.

Uzun zamandır ülke ekonomisi ve bu bağlamda Ankara’nın uygulamalarını, bilgimiz çerçevesinde haftalık yazılarımıza konu yapmaktaydık. Bu hafta, bu güncel konuları bir kenara bırakarak, “döviz kuru oluşumunu”, literatüre sadık kalarak ve olabildiğince herkesin anlayabileceği bir dilden açıklamaya alışacağız. 

Son Yıllarda Globalde Yaşanan Değişim/Dönüşümler

1970 yıllarda birçok ülkenin ulusal paralarını “dalgalanmaya” bırakmaları sonucu, döviz kurları oluşumu konusundaki açıklamalar; döviz kurları ile faiz oranları ve fiyatlar genel düzeyi gibi, makroekonomik değişkenler arasındaki ilişkilere odaklanmaya başlamıştır.

Sabit kur rejiminin terk edilmesiyle, dış ticaret açığı veren ülkenin parasında değer kaybı yaşanması beklenirken, tersine, parasının değer kazandığı; keza dış ticaret fazlası veren ülkenin parasını ise değer kaybettiği gözlenmiştir.

Bu dönemde yaşanan bir diğer olgu da, mevcut kısıtlamaların kaldırılmasıyla serbestleşen “uluslararası sermaye akımlarının” çok büyük ölçeklere ulaşması ve seyyalleşmesidir.

Döviz Kurlarını Açıklayan Kuramlar

Yukarıda kısaca özetlediğimiz değişimler sonrası, döviz kurlarını açıklamaya yönelik olan teorilerin bir kısmı, “dış ticaret akımları” ve “satın alma gücü” yaklaşımı gibi “geleneksel” yaklaşımı sürdürürken; bir kısmı da “monetarist (parasalcı)” yaklaşım ve portföy dengesi gibi “finansal bakış açısıyla” şekillenmiş “modern” teorilerden oluşmaktadır.
 

1.Dış Ticarete Dayalı Yaklaşım
Bu yaklaşıma göre, bir ülkenin parasının değerini belirleyen başlıca etken, o ülkenin dış ticaret sayılarıdır. İthalât rakamlarının ihracat rakamlarını aşması halinde, bir diğer anlatımla “dış ticaret dengesinin açık vermesi” durumunda, yerli paranın “değer kaybetmesi” beklenir. Bunun tersi olan, ihracat sayılarının ithalâtı aşması, diğer bir ifade ile dış ticaret dengesinin “fazla vermesi” durumunda da, yerli paranın “değer kazanması” beklenir.  

Söz konusu yaklaşımın da iki alt kırılımı vardır:

1.1.Ödemeler Dengesi Yaklaşımı
Anılan yaklaşımın görüşleri önceki paragrafta özetlenmiştir.

1.2.Satın Alma Gücü Paritesi
Bu teoriye göre, ticarete konu bir ekonomik varlığın, mevcut döviz kurundan belirli bir ulusal paraya çevrilmiş fiyatının, dünyanın her yerinde aynı olması gerekir. Böyle değilse, o ülkenin parası, diğer paralara göre “değerli” veya “değersiz” konumda olup, söz konusu ülkedeki “kurlar dengede değildir”. Bu durumda o ülkenin parasının diğer para birimleri karşısındaki “cari değeri” düzeltmeye açıktır. TCMB’nın “Reel Efektif Kur Endeksi (REKE)” ve The Economist’in  “Big Mac Endeksi” bu temel öngörüyü yansıtmaktadır.(*)

2.Finansal Yaklaşımlar
Bu teorinin temeli, “finansal faktörlerin, döviz kurunun oluşumunda, özellikle kısa vadede daha etkin olduğunun” kabulüne dayanmaktadır. Anılan yaklaşın alt başlıkları da üç kategoride sınıflandırılabilir: 

2.1.Monoterist (parasalcı) Yaklaşım
Para politikalarına odaklaşan bir yaklaşımdır. Bu teoriye göre, genel olarak para politikası, ilgili ekonominin para arzı üzerine yoğunlaşmaktadır. Para arzı da, “dolaşımdaki para miktarı” ve “faiz oranları” tarafından belirlenmektedir. 

Dolaşımdaki paranın arttırılması için “genişletici para politikaları” uygulayan ülkeler eflâsyonist baskılara maruz kalacaktır. Bu baskının doğal sonucu da “döviz kurunun devalüasyonu (ulusal paranın değer kaybetmesi) olmaktadır.. Tersi durumlardaki sonuç ise, ulusal paranın değer kazanmasıdır. 

Bu yaklaşımda faiz oranı seviyesinin işlevi ise, para arz ve talebinin belirlenmesinde ortaya çıkmaktadır.

2.2.Portföy Dengesi Yaklaşımı
Bu yaklaşım, tahvillerin göreli fiyatı ile döviz kurları arasındaki ilişkiye dayanan çağdaş bir teoridir. Anılan yaklaşıma göre, bir ülkenin ekonomik koşullarındaki herhangi bir değişikliğin, yerli ve yabancı tahvillerin arz ve talebi üzerinde doğrudan bir etkisi vardır. Tahvil arz ve talebinde yaşanacak bu değişim, ülkedeki döviz kurunun belirlenmesinde etkin bir işleve sahiptir.

2.3.Dinamik Yaklaşımlar  

2.3.1.Döviz Kurlarının Aşırı Tepkisi veya Hedefi Aşma (Overshooting)
Bu yaklaşımı aşağıdaki şekilde formüle edebiliriz:
(Kısa vadede) Para arzının artması> ülke faiz oranlarının düşmesi> ülkeden sermaye çıkışı> enflâsyon artışı> ulusal paranın değer yitirmesi= ani değer kaybı 

2.3.2.Spekülâtif Kabarcıklar (bubbles) Teorisi
Döviz fiyatının bugünkü fiyatının belirlenmesinde, yatırımcıların “yarın daha yüksek olacağına dair inançlarının” başat rol oynadığına ilişkin yaklaşımdır. Göstergeler tarafından doğrulanmayan bu olguya “kabarcık (bubble)” denilmektedir. Bu yaklaşımdaki döviz kuru aşağıdaki şekilde formüllenebilir:
P= P* + K
P: döviz kuru, P*: denge kuru (göstergelere, arz ve talebe göre), K: spekülâtif kabarcık     

2.3.3.Döviz Piyasalarının Etkinliği Varsayımı ve Faiz Arbitrajı Teorisi    
Piyasada işlem yapan bireylerin akılcı beklentilere sahip olmaları ve finansal varlıkların tam olarak ikame edilebilir olması ön koşuluna dayanan bir yaklaşımdır. Bu durumda döviz kurları ile faiz farklılıkları arasındaki bağlantının tam fonksiyonu gözlenebilecektir. Bu yaklaşımda kullanılan “faiz oranı paritesi”, cari faiz oranları, spot döviz fiyatı ve vadeli döviz kurları ilişkiyi yansıtan bir parametre olarak kullanılmaktadır.

Kur Oluşumu Yaklaşımları ve Uygulamadan Genel Çıkarımlar 

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız yaklaşımların tümünde, faiz oranları ile döviz kurları arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Ancak uygulamadaki durumun daha farklı olduğu deneyimlenmektedir. Pratikte, faiz farklılıkları ve gelecekteki spot döviz kurları arasındaki ilişki bazen pozitif, bazen de negatif yönde çıkabilmektedir. 

Piyasa pratikleri ve ampirik çalışmalarda ortaya çıkan gerçekleri ise aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:

Genel olarak döviz piyasası faiz farklarıyla uyumludur. Ancak uygulamada piyasa, gelecekteki “faiz oranlarındaki hareketlerin tahmin edilmesine” önem vermektedir.

Piyasadaki toplam hacmin önemli bir bölümü “spekülâtif özelliklere sahiptir. Bu olgu, kilit piyasa oyuncularının, “faiz oranı farklılıklarının uzun vadeli etkilerini görmezden geldiği” anlamına gelmektedir.

Döviz piyasası, faiz oranları ve enflâsyon oranları dışında siyasi istikrar, yönetimin güvenirliği, mevzuat değişikliği, büyüme fırsatları, iş ortamı, hukuki çerçeve, ülkenin yumuşak gücü gibi bir çok faktöre odaklanmaktadır.

Özün özü: Şimdi anlaşıldı mı Türk Lirası değerindeki dalgalanma ve sürekli aşağı yöndeki eğilimin nedenleri?

 (*):  Bu konuda 7 Temmuz 2018 tarihli “Ucuz Türk Lirası’nın Faydaları” başlıklı yazımıza bakılabilir. https://www.aydinlik.com.tr/ucuz-turk-lirasi-nin-faydalari-ersin-dedekoca-kose-yazilari-temmuz-2018  


 

Yorumlar