Prof.Dr. Ata Atun Prof.Dr. Ata Atun @ataatun

KKTC-TC Savunma İşbirliği Anlaşması

01 Eylül 2018
KKTC-TC Savunma İşbirliği Anlaşması

ABD, İsrail Devletinin bağımsızlığını ilan ettiği 1948 yılından beridir fiilen İsrail’e kapağı atmakla kalmadı, ekonomik ve askeri olarak hep yanında yer aldı. Özellikle 6 Ekim 1973'te başlayan Yum Kippur savaşının ilk dört gününde Mısır ve Suriye ordularının kuzeyden ve güneyden eşzamanlı saldırıları karşısında büyük bir yenilgiye uğrayan İsrail, yenilgiden kurtulmanın yegane çaresini nükleer bomba kullanmakta bulmuştu. ABD buna izin vermemiş ancak uluslararası anlaşmalara, hukuka ve teamüllere aykırı olarak, Suriye ve Mısır’a savaş ilan etmeden, bir hava köprüsü kurmuş ve İsrail’e silah, cephane ve asker takviyesi yaparak, savaşın sonucunu İsrail’in lehine çevirmeyi başarmıştı.  

Aradan tamı tamına 69 yıl geçtikten sonra, Ortadoğu’da dengelerin İsrail’in aleyhine değişmeye başlamasından ve Rusya’nın da Suriye’ye uluslararası hukuka uygun olarak yerleşmesinin akabinde, ilk kez ABD, İsrail ile Savunma İşbirliği Anlaşması yaparak İsrail topraklarında askeri üs(ler) kurdu ve resmen Ortadoğu’nun Akdeniz kıyılarına yerleşti. 

Gelelim konunun KKTC bağlantısına; Öncelikle Türk Barış Kuvvetleri’nin, -Kolordu düzeyinde- KKTC’deki varlığının tamamen uluslararası kural ve anlaşmalara uygun olduğunu tekrarlayalım. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası EK I, Madde 4’e göre adada yasal olarak bulunmakta. Bu nedenle de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinin Kolordu düzeyinde Kıbrıs adası üzerindeki mevcudiyetini uluslararası mahkemelere götürememekte. Sadece dolaylı gerekçelerle BM’de şikayetlerde bulunabilmekte. Kolordunun Kıbrıs adasındaki varlığı halen geçerliliğini korumakta olan uluslararası anlaşmalara göre ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Kıbrıslı Türklerin de oyları ile değişmediği müddetçe devam edecek. Bu gerçeği hiçbir kimsenin, kuruluşun, kurumun ve devletin değiştirme gücü ve yetkisi yok. Aksi takdirde dünya üzerinde uluslararası hukuk geçerliliğini kaybedeceği ve kaosun başlayacağı gerçeğiyle, Türkiye’nin garantörlüğünün kalkması ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan gitmesi ise sadece pembe bir Rum hayali. 

ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile askeri üs kurma görüşmelerinin yapıldığı günümüzde, GKRY’nin Kıbrıslı Türklere sormadan ve onayını almadan Fransa ile Limasol Limanı ve Andreas Papandreu Havaalanı’nın, Rusya ile de Mari ve Andreas Papandreu Havaalanı’nın, askeri ve sivil amaçlarla kullanımı anlaşmasını yapmasına paralele olarak KKTC hükümetinin de, GKRY’ne sormadan ve onayını almadan Türkiye ile Savunma İşbirliği Anlaşması yapması çok doğru siyasi ve askeri bir adım olacak zira GKRY’nin, AB’nin, İngiltere’nin ve ABD’nin bu konuda ne diyecekleri, nasıl ve ne şekilde bir tepki koyacakları, takkelerin düştüğü ve müttefikliğin anlamının değiştiği şu günlerde artık çok önem taşımıyor.  
 
Özetle; Ortadoğu’da yaşanan gerginlik, Doğu Akdeniz’de Rumların yaratmak istediği doğalgaz krizi ve KKTC ile Türkiye’nin yapay ittifaklarla kıskaca alınmak istenmesi çabalarından sonra artık KKTC ile Türkiye arasından “Savunma İşbirliği Anlaşması” yapılmasının zamanı geldi.

Her ne kadar 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, İttifak Anlaşmasına göre Kıbrıs adasında 650 kişilik Türk Alayı ve Garanti Anlaşmasına göre de Türk Barış Kuvvetleri bulunuyorsa da, buna ilaveten KKTC ile Türkiye arasında “Savunma İşbirliği Anlaşması” yapılarak KKTC sınırları içinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kara, Deniz ve Hava Üslerinin uluslar arası kurallara uygun olarak kurulması, Orta Doğu’da ve bölgemizde yaşanan gelişmelere uygun, koruyucu bir adım olacak. 


Türk Silahlı Kuvvetlerine ait Hava Kuvvetlerinin Geçitkale havaalanında, Deniz Kuvvetlerinin Gemi Konağında ve Kara Kuvvetlerinin de Kuzey sahili boyunca uygun bir lokasyonda askeri üsler kurmaları, KKTC’nin savunmasına büyük bir katkı koyacak.

KKTC sınırları içinde TSK’nın Deniz, Hava ve Kara üsleri kurmasının, Kıbrıs sorununun çözülmesine olumlu etki yapacağı kesin. Rumlara adanın tek ve mutlak sahipleri olmadıklarını hatırlatacak, Kıbrıslı Türklerin adadaki varlığını kabul etmelerinin yolunu açacak bir gelişme olacak.   
 

Yorumlar