Gözde Kılıç Yaşın Gözde Kılıç Yaşın @GzdKlcYsn

Yunanistan Neden Teröristleri İade Etmiyor?

07 Mayıs 2017
“ Yunanistan’ın bu konuda PKK, ASALA ve DHKP-C’ye yaklaşımındaki saiklerle hareket ediyor. „
Yunanistan Neden Teröristleri İade Etmiyor?

Yunanistan, Türkiye aleyhine çalışan terör örgütlerine dolaylı ya da doğrudan destek verdiği bilinen bir ülke. Geçmişte bilhassa PKK, ASALA ve DHKP-C’ye verdiği destek basına da yansımıştır. Terörist başı Öcalan’ın ifadelerinde de daha çok ideolojik eğitim veren Lavrion Kampı’nın 1994’de açıldığı, bomba eğitimi veren Dimitri Elen isimli ayrı bir kampın da bulunduğu yer almıştır. Öte yandan, 300 sandalyeli Yunan Parlamentosu’ndan 10 Nisan 1997’de 157 milletvekilinin, 5 Kasım 1998’de de 109 milletvekilinin yaptıkları ortak açıklamayla Öcalan’ı “Kürt halkının yasal temsilcisi” olarak Yunanistan’a davet etmeleri PKK’ya verilen desteğin Yunan Parlamentosu’ndaki görüntüsüdür. CIA’nin erişime yeni açılan 1 Temmuz 1987 tarihli raporunda da ASALA’nın Yunanistan’da ofisi bulunduğu ve bunun gizli tutulduğu yönündeki istihbarat raporlarına yer verilmişti. Aynı raporda Yunanistan’da yabancı terörist grupların aktif olduğu ve burada alt yapı geliştirdiği ifadelerine yer verilmiş, ASALA dışında Hizbullah ve Ebu Nidal Örgütü de bu gruplar arasında sayılmıştır. Raporda “Yunan hükümeti bu grupların faaliyetlerini kısıtlamak için bir harekette bulunmadı ve (hükümette) bu gruplara yönelik 'dokunma' anlayışı mevcut.” ifadelerine de yer verilmiştir. Bu ifade, Yunan hükümetinin bu gruplarla temas halinde olduğunu ifade etmektedir. DHKP-C'nin de Yunanistan'da silah, bomba ve suikast eğitimi aldığı Lavrion, Kinesa ve Dileysi kampları yine bilinenler arasındadır. Kamplarda kullanılan silahların nasıl saklandığı ve örgüt elemanlarının bu merkezler bazında Bulgaristan ve Romanya’dan da örgüt adına para topladığı gibi ayrıntılara da vakıfız.

Bu çerçeve, Yunanistan’ın darbeci askerleri iade talebinin reddi kararının ardındaki sebepleri anlamada yardımcı olacaktır. Zaten darbe girişimi sonrasında Fethullahçı Terör Örgütü’ne mensup oldukları düşünülen bu askerlerin helikopterle Yunanistan’a kaçmayı tercih etmesi de bir takım güvencelere inandıklarını düşündürüyor. Bir de Yunanistan’a kaçmaya çalışırken ele geçirilenlerin olması bu düşünceyi kuvvetlendiriyor. Nitekim gerçek bir Türk askerinin sığınmayı düşüneceği son ülke Yunanistan olacaktır/olmalıdır. Öte yandan Atina Temyiz Mahkemesi’nin kaçak 8 askerden üçünün iadesini 'Devleti yıkmaya çalışmak ve meclisin toplanmasını engellemek' gerekçelerini haklı bularak önce kabul etmesi ama sonra başsavcının itirazıyla davanın Yunanistan Yüksek Mahkemesi’ne taşınıp burada red çıkması da ayrı bir soru işareti oluşturuyor.

Türkiye’nin iade talebine verilen red kararında gerekçenin “Türkiye’deki bazı temel hakların askıya alınması” şeklinde belirtilmesi de aynı şekilde gerçekçi bir açıklama değil. FETÖ'nün darbe girişimi sonrası helikopterle Yunanistan'a kaçan 8 askerin savunmasını yapan avukat Lia Marinaki’nin “Türkiye’de idam cezası olmadığını bilmiyordum” yönündeki açıklaması da aslında bu hususu doğruluyor. Hukukun değil siyasetin konuştuğu da bilhassa Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos’un sert ve diplomatik teamüllere aykırı kaba açıklamalarından anlaşılmaktadır. Keza “hukuk” konusunda bir Savunma Bakanı’nın devreye girmesi zaten kendi içinde çelişkilidir.

FETÖ – Yunanistan İlişkisi

Eğer konu Türkiye ve Türkiye’ye karşı terör faaliyetleri olmasaydı, Yunanistan’ın bu darbeci askerleri diğer sığınmacılara yaptığı gibi Sahil Güvenlik botlarıyla Akdeniz’in ortasında bir gece yarısı gizlice denize atması beklenebilirdi. Ancak gelişmeler Yunanistan’ın bu konuda PKK, ASALA ve DHKP-C’ye yaklaşımındaki saiklerle hareket ettiğini düşündürüyor. Esasen Yunanistan’ın Fethullahçı Terör Örgütü’nden ilk yararlanması söz konusu kaçak askerlerin sorgulamasında elde ettikleri bilgilerle olmadı. Sözde Balyoz Davası sırasında basın marifetiyle ortaya saçılan gizli askeri belgeler etkisiyle Yunanistan Silahlı Kuvvetlerinin tamamı "yükseltilmiş hazırlık" seviyesine geçmişti. Yunan basınına yansıdığı haliyle Yunanistan Silahlı Kuvvetleri'nin Yüksek Askeri Şura toplantısında aldığı bu karar, "Balyoz" planından edinilen izlenimlerden sonra Türklerin Kuzey Evros'u (Meriç) mükemmel bir şekilde analiz ettikleri ve ne zaman, nerede, nasıl vuracaklarını bildikleri kanaatinin yerleşmesi sonrasında oluşmuştur. Yani Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin tarihsel gelişiminden daha önemli bir konu gündeme gelmektedir. Türkiye'de bir dava ile ilgili olan ve aslında hukuken gizliliği korunması gereken belgelerin basına servis edilmesi, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin olası savaş durumunda kullanabileceği taktiklerin dünyaya duyurulması anlamına gelmiş ve aynı zamanda Türkiye'nin bir komşusunun bu muhtemel taktikleri dikkate alan bir çalışmayla Türkiye sınırlarında savaş hazırlığına girişmesi sonucunu doğurmuştur. Yunan basınında yer alan ifadeler durumu net olarak göstermektedir: "Eski taktik "geri çekilme ve karşı saldırı" doktrini, "Balyoz" planı ortaya çıktıktan sonra ölmüştür ve Evros'un (Meriç) savunma planlanmasında önemli hataların yapıldığı ortaya çıkmıştır. Mücadele, eğer gerekirse, sınır hattı üzerinde olacak."[1] Dolayısıyla Paralel Devlet Örgülenmesi’nin Yunanistan’a gizli askeri bilgi aktarımında bugün konuştuğumuz 8 darbeci askerin firarı sadece bilinen son noktadır.

Sonuç: Caydırıcı Tepki Gerekliliği

Sonuçta Yunanistan açısından bakarsanız PKK, ASALA, DHKP-C ve diğer terör örgütlerine desteği nedeniyle bugüne dek esaslı ve caydırıcı olabilecek bir yaptırımla karşılaşmamıştı. Hatta Türkiye de tüm düşmanca hareketlerine rağmen dost kucağı açmış, “Komşularla sıfır problem” anlayışını Yunanistan’la başlatmıştı. Şimdi bir de Türkiye’de hiçbir gerçekçi yanı ve hukuki karşılığı olmamasına rağmen idam cezasının geri getirilmesi çağrılarının gündemde tutulmasıyla Yunanistan teröre destek faaliyetlerinde  “insan hakları” ardına sığınma lüksüne kavuşmuş oldu.

İlişkilerin iyice gerildiği bu dönemde -16 Nisan 2017- Savunma Bakanı Kammenos’un beraberindeki Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanı ve kilise papazıyla Türkiye ait olan Eşek Adası’nda “kuzu çevirme partisi” ve esasen egemenlik ve bayrak gösterisi yaparak Türkiye’den gelecek bir yaptırımdan yöne bir endişesinin olmadığını da göstermiş oldu. Hemen bir gün önce 15 Nisan’da da Muğla il sınırları içerisinde bulunan ve Türkiye’ye ait bir başka adada - Muğla Kalolimnoz Adası- papazlarca ayin töreni gerçekleştirilmesine Türkiye’den tepki gelmemesi, bir sonraki adımı kolaylaştırmıştı, Eşek Adası’ndaki “kuzu çevirme partisi”nin de yetkililerce sadece “şov yapıyorlar” denilerek geçiştirilmesi de bundan sonraki adımları kolaylaştıracaktır. Böyle, oldukça uzun bir silsile sayılabilir. Dolayısıyla Yunanistan işgal eylemlerinde de, teröristlere destek verme tutumunda da, hukuka aykırı davranışlarında da cesareti sanki biraz Türkiye’den almaktadır.

 


 

[1] Ayrıntı için bkz. Gözde Kılıç Yaşın, Ege İsrail’le Isınıyor, http://www.21yyte.org/tr/arastirma/balkanlar-ve-kibris-arastirmalari-merkezi/2011/02/16/6093/ege-israille-isiniyor ayrıca Gözde Kılıç Yaşın, Türk Yunan Dostluk Masalına Son, 2023 Dergisi, S. 117, Ocak 2011.

 

Yorumlar