Akıncı'ya Mektup

01 Şubat 2017 01:03
“ Değerli diplomat ve eski görüşmeci Osman Ertuğ, Akıncıya gönderdiği mektupta diplomatik bir dille onun hatalarını, izlediği teslimiyetçi-tavizci siyaseti, beceriksizliğini, söylediği yalanları ve bizi nasıl bir felakete götürdüğünü nezaketle ortaya koydu... „
Akıncıya Mektup

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 3’ncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun görüşmecisi ve 2010-2015 dönemi Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Osman Ertuğ Cumhurbaşkanı Akıncı’ya bir mektup göndererek, “Cuellar Belgesi içinde yer alan Kıbrıs Türk Federe Devleti’ne yüzde 29 artı toprak bırakılmasının entegre bir bütün içinde kabul edildiğini, bunun ayrıca kabul edilmediğini belirtti.

Ertuğ’un 24 Ocak tarihinde Akıncı’ya gönderdiği mektup şöyledir:


Sayın Cumhurbaşkanım,


Kıbrıs görüşmeler sürecinde ele alınmakta olan toprak konusunun harita ve rakam boyutlarıyla ilgili olarak son günlerde yapılan açıklamalar ve kamuoyumuzda yer alan tartışmalarla bu konuda telaffuz edilen "%29+" rakamına ilişkin gelişmelerin bir bölümüne şahsen tanıklık etmiş bir kişi olarak elimdeki bilgileri sizlerle paylaşmakta yarar görmekteyim. Maksadım polemik yaratmak veya herhangi bir kişiyle polemiğe girmek değil, bu son derece önemli konuya tarihi perspektif içinde bir açıklık getirmek ve konunun sağlıklı değerlendirilmesine katkıda bulunmaktır.
Malumunuz olduğu üzere, "%29+" rakamı, 1984-85 ve 1986 yıllarında zamanın BM Genel Sekreteri JavierPerez de Cuellar tarafından taraflarla istişare edilerek masaya konan ve sırasıyla Taslak Anlaşma (DraftAgreement) ve Taslak Çerçeve Anlaşması (Draft Framework Agreement) olarak adlandırılan belgeler bağlamında gündeme gelen bir yüzdelik/rakamdır. Kıbrıs Türk tarafı, o güne kadar toprak konusunun rakam veya yüzdelikler zemininde değil, 1977 Denktaş-Makaryos ve 1979 Denktaş-Kipriyanu Doruk Anlaşmalarında öngörülen kriterler zemininde ele alınmasını savunuyordu. Bunlar ise, bugün için de geçerliliğini koruyan, ekonomik yaşayabilirlik, verimlilik ve güvenlik gibi temel kriterlerdi.
Ancak, Kıbrıs Rum tarafının ısrarı üzerine, Kıbrıs sorununun çözümünde yaşanan tıkanıklığın, Kıbrıs Türk tarafının elinde "hakkından fazla toprak bulundurması" olduğu iddiasıyla devreye giren üçüncü çevreler, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş nezdinde girişimde bulunarak bir rakam/yüzdelik telaffuz etmesini istediler. Bu çerçevede, 1984-1987 yılları arasında Kıbrıs'ta görev yapan ABD'nin Lefkoşa Büyükelçisi Richard WoodBoehm, Sayın Denktaş'ı ziyaret ettiğinde ben de bir Dışişleri yetkilisi olarak toplantıya katıldım ve not tuttum. Toplantıda söz alan ABD Büyükelçisi, ziyaret maksadını özetle şu şekilde izah etmişti:
"Sayın Denktaş, Kıbrıs sorununun çözümlenememesinin esas nedeni psikolojiktir. Kıbrıs Rum tarafı sizin elinizde hakkınızdan fazla toprak bulundurduğunuza inanıyor. Elinizdeki toprak oranını %30'un hemen altına indirirseniz bu psikolojik engeli aşabilirsiniz. İsterseniz %29.99 deyin ama bu engeli aşın. Kıbrıs Rum tarafı bunu kabul ederse (Perez de Cuellar Taslak Anlaşması'nın bir parçası olarak) arzuladığınız iki kesimli, iki toplumlu federal yapıyı elde etmiş olacaksınız. Paketi Kıbrıs Rum tarafı reddederse çok zor durumda kalacak ve sizin de uluslararası alanda önünüz açılacaktır. Dahası, bundan sonra kimse sizi %29 oranının altına indirmeye çalışmayacaktır."
Uluslararası alanda verilen sözlerin tutulmadığını, hatta alınan kararların uygulanmadığını gayet iyi bilen Rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanı, bu konuda son derece endişeliydi. "Paketin diğer unsurları unutulur ama somut olduğu için herkes sadece bu rakamı hatırlar; bu da bize ileride ayak bağı olur" diyordu. Buna karşın, bir açılım yaparak Rum tarafının blöfünü gördü, fakat büyük bir diplomatik maharet göstererek rakamın sonuna bir artı işareti koyarak bunu "%29+" yaptı. Bunun anlamı, kendisine %29'un üzerinde bir pazarlık marjı bırakmaktı; bu da %29'un üzerinde herhangi bir rakam olabilirdi. Nitekim o güne kadar Kıbrıs Türk tarafı, bütün kriterler ve konunun tarihi gelişimi gözönüne alındığında, bunun %32.8 olduğunu savunagelmişti.
Sonuçta, Kıbrıs Rum tarafı sırasıyla gerek 17 Ocak 1985 gerekse 29 Mart 1986 tarihli Perez de Cuellar belgelerini reddetti. Böylece Kıbrıs'ta çözümün önündeki engelin Kıbrıs Türk tarafının toprak konusunda somut rakam zikretmemesi olduğu efsanesi de çökmüş oldu. Söz konusu belgeler "entegre bütün" (integratedwhole) olduğu için, belgelerle birlikte %29+ rakamı da böylece ortadan kalktı.


Sayın Cumhurbaşkanım,


Anahatlarıyla kaleme aldığım bu bilgiler, kuşkusuz Cumhurbaşkanlığı arşivindeki kayıtlardan da teyit edilebilir. "Tarihi gerçekliğin" bir parçası olan bu bilgileri katıldığım çeşitli televizyon programlarında da sık sık dile getirdim. Maksadım, daha önce de belirttiğim gibi, polemik veya gereksiz tartışma yaratmak değil, bizzat şahit olduğum bu tarihi olaya ışık tutmak ve içinden geçmekte olduğumuz bu kritik dönemde, eski bir görüşmeci olarak, bazı gözlem ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmaktır.
Kıbrıs Rum tarafı, siyasi eşitliğin bir gereği olan ve 1980'lerden beri bir BM parametresi haline gelmiş bulunan dönüşümlü başkanlık gibi çok önemli bir konuda kendini taahhüt altına sokmaz ve bu kartı en son aşamada oynayacağını söylerken; dahası, iki kesimliliğin gerekleri dahil üzerinde mutabık kalınan yakınlaşmalardan (convergences) dahi geri adım atmakta bir sakınca görmezken, BM tarafından 1985 ve 1986'da masaya konup Rum tarafının reddettiği paketlerin sadece bir unsuruna Kıbrıs Türk tarafının kendini bağlı sayması, kendi aleyhimize selektif bir yaklaşım olduğu gibi kanımca müzakere gücümüzü de zayıflatan bir yaklaşımdır.
Uygulamakta olduğunuz müzakere teknik ve stratejisi açısından bu durumu köklü bir şekilde düzeltmeyi şu aşamada mümkün görmeseniz bile, en azından başlangıç noktası olarak %29+'nın alt sınırlarını değil de üst sınırını seçebilirdiniz diye düşünüyorum. Kaldı ki Sayın Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş’ın kabul ettiiği %29+ oranı (ki bu %29.9 da olabilirdi) yapılan görüşmeler sonucu ortaya çıkan nihai bir alt sınırdı; halbuki şimdi yapılan teklifte %29.2’nin bir üst sınır olarak ortaya çıktığıgörülmektedir. Bu anlamda,tarafınızdan üst sınır olarak verilen %29.2 oranının Kurucu Cumhurbaşkanımız'ın verdiği oranla bağlantılı kılınmasını yanıltıcı bulduğumu da ifade etmek isterim. 
 Takdir edeceğiniz gibi, mülkiyet konusuyla birlikte müzakerelerin tek somut unsuru olan ve bir kere elinizden çıktı mı bir daha diplomasi yoluyla geri alamayacağımız toprak konusunda çok küçük bir yüzdeliğin bile KKTC Devleti ve halkı açısından çok ağır bedeller ödememize yol açabilecek bir potansiyele sahip olduğu endişesini taşıyorum.
Müzakere heyetiniz tarafından daha önce bize verilen bilgilerden, genel strateji itibarıyle "özgürlükler konusunda karşı tarafa daha liberal/cömert davranarak elimizde daha fazla toprak tutma" şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşım izleyeceğiniz ifade olunmuştu. Ancak, gelinen noktada, her iki konuda da "kaybeden taraf" durumuna düşme riskiyle karşı karşıya olduğumuzu değerlendiriyorum. Bunun sebebi ise Kıbrıs Türk tarafının masada izlemekte olduğu "empati" politikasının Kıbrıs Rum liderliği tarafından karşılık görmemesi ve sizlerin de ifade ettiği gibi "maksimalist" politikalarını sürdürmeleridir.
Son olarak bir hususu daha önemle dikkatinize sunmak istiyorum. Eskiden beri taraflar arasındaki bütün anlaşma, mutabakat ve belgelerde yer alan ortak bir husus, olası bir anlaşmanınentegre bir bütün olacağı ve "her şey kabul edilmeden hiçbir şeyin kabul edilmiş olmayacağı" prensibidir. Bu prensipten hareketle, malumları olduğu üzere, Üçüncü Cumhurbaşkanımız Sayın Dr. Derviş Eroğlu'nun görev döneminde, Cumhurbaşkanlığı Görüşmecisi ve Sözcüsü olarak müzakeresini yaptığım 11 Şubat 2014 tarihli Ortak Açıklama'da, bütün konuların birbiriyle bağlantılı olarak (interdependently) görüşülmesi öngörülmektedir. Halbuki, Kıbrıs Rum tarafı, birçok diğer konuda olduğu gibi, halen görüşülmekte olan güvenlik ve garantiler konusunda da anılan Ortak Açıklama'ya ters bir davranış içine girerek toprak konusuyla güvenlik ve garantiler konusunun bağlantısını reddettiğini söylemektedir. Kanımca, bu kabul edilebilir bir husus değildir ve tolere edilmemelidir. Güvenlik kriteri, eskiden beri, toprak konusunun ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu bağlamda, sizlerin de sık sık ifade ettiği gibi, Kıbrıs Türk halkı Türkiye'nin etkin ve fiili garantisini vazgeçilmez görmekte ve bunun Kıbrıs Rum tarafının insafına bırakılamayacak ve sulandırılamayacak kadar önemli hatta yaşamsal bir husus olduğunu vurgulamaktadır. Halkımızın bu konuda gösterdiği hassasiyete tamamen katıldığımı ifadeyle, güvenlik ve garantiler konusunda kararlı bir duruş sergilenmesinin önemini bir kez daha vurgular, üstlendiğiniz bu zor görevde başarılar dilerim.

En derin saygılarımla,

Osman Ertuğ
KKTC Cumhurbaşkanlığı
Eski Görüşmecisi ve Sözcüsü

Yorumlar