Gözde Kılıç Yaşın Gözde Kılıç Yaşın @GzdKlcYsn

Türk Egemenlik Sahasında Rum İşgali

22 Aralık 2016
Türk Egemenlik Sahasında Rum İşgali

Rum tarafı görüşmeler sürerken yeni bir adım daha atarak doğal gaz ihalesinin üçüncü turunu tamamladı. Güney Kıbrıs’ın tek taraflı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgesinde (MEB) mevcut doğal gaz arama çıkarma faaliyetleri için açtığı ihalenin üçüncü turu tamamlandı. Rum radyosunun haberine göre, Rum Bakanlar Kurulu bugünkü toplantısında, Güney Kıbrıs’ın sözde MEB’inde bulunan 6’ncı parselin “ENI-Total” ortaklığına, 8’inci parselin ENI’ye ve 10’uncu parselin de “Exxon Moil-Qatar Petreleum” ortaklığına verilmesini kararlaştırdı.

Müzakereler başladığında iki taraf da doğalgaz arama faaliyetlerine ara vermişti, bu üzeri kapalı bir anlaşma mahiyetindeydi. Ama Rum tarafı tekrar faaliyetlerine başladı, Türk tarafı ve Türkiye müzakereler masada, sürece zarar gelmesin diye susmayı tercih etti. Şimdi müzakere mantığına ters bir şekilde Rum tarafı ihalelerin üçüncü turunu da tamamladı ve yine ses çıkmıyor.

Öte yandan 3.tur ihalelerinin dağılımına baktığımızda TÜRKİYE’NİN DE HAK İDDİA ETTİĞİ YANİ TÜRKİYE’NİN KITASAHANLIĞINDA BULUNAN ALAN İÇİN DE RUM YÖNETİMİNCE RUHSAT VERİLDİĞİ GÖRÜLÜYOR. Zira Rum Yönetimi'nin haritalandırmasına göre 6. bölge Türkiye'ye aittir. Bu da Rum Yönetimi ve Yunanistan'ın Türkiye'nin Akdeniz'de deniz yetki alanı yokmuş gibi hareket etmesinin sonucudur. Nitekim Rum-Yunan planlaması Türkiye ve Mısır'ın denizde sınırının olmadığı varsayımına dayanmaktadır. Bu nedenle de her iki ülke de Türkiye'nin yetki alanında bulunan deniz bölgelerini kendi egemenlik alanlarına katmaya çalışmaktadır. Türkiye'nin egemenliğindeki bir bölge için Rumların ihale açması da açık bir tecavüzdür. 

(* 6 nolu parsel dışında 1, 4, 5 ve 7 nolu parseller Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı ile örtüşüyor. Örtüşen bölgeler aynı zamanda, Türkiye Petrolleri’ne  (TP) verilen araştırma ruhsatı içinde yer almaktadır.)

Kıbrıs müzakereleri Birleşik Kıbrıs Federasyonu’nun kurulmasıyla neticelenecek olursa gerçekte uzlaşı sağlanamayan ama işleyişe bırakılan hususlar nedeniyle kurulacak ortaklık devletinin kısa ömürlü olması, Ada’nın bir savaş ortamına dönmesi gibi riskler ve ciddi tehditler var. Buradaki ikinci önemli tehdit, Türklerin kendi egemenliklerindeki toprakların beşte birini Rumlara teslim etmeyi ve iki kesimlilik ilkesini ortadan kaldıran diğer maddeleri kabul ederek bundan sonrasındaki tüm müzakerelerde bunların başlangıç noktası olmasını da kabul etmiş sayılmalarıdır.

Türkiye açısından ise Garantörlük ve İttifak Anlaşması’nda değişikliğe gidilmesi gibi hayati önemdeki hususların yanı sıra en ciddi tehdit, Türkiye’nin deniz egemenlik alanları üzerindeki Rum işgalini, Birleşik Kıbrıs Federasyonu’nun hayata geçmesiyle kabul etmek zorunda kalması olacaktır. Bırakın Doğu Akdeniz’deki hidro karbon yataklarındaki haklarını deniz yetki alanları bakımından dahi Rum-Yunan ikilisinin yıllara yayılmış stratejisinin sonucu olarak Antalya açıklarındaki dar bir alana hapsolacaktır. Zira Annan Planı’nda olduğu gibi yeni planda da Rum tarafının daha önce yaptığı anlaşmaların geçerliliği hususu vurgulanacak GKRY-Rum, GKRY-İsrail anlaşmaları Kıbrıslı Türkler için de bağlayıcı olacaktır. Keza mevcut müzakerelere göre Karpaz’ın Rumlara bırakılacak olması, deniz yetki alanlarındaki yetkilerin merkezi devlete ait olması gibi hususlar da Türkiye’nin elini kolunu bağlayacaktır. 

Yorumlar