Şanlı Bahadır Koç Şanlı Bahadır Koç

Orta Doğu'da İyimserlik Tehlikeli, Sürekli İyimserlik Ölümcüldür

09 Eylül 2016
Orta Doğuda İyimserlik Tehlikeli, Sürekli İyimserlik Ölümcüldür

IŞİD’den Rakka’yı Türkiye, PKK, Esad ya da başkaları değil muhalif Sünni Araplar almalıdır. Ancak bu şekilde o yerler IŞİD’den gerçek anlamda ve kalıcı olarak silinebilir. Diğer her şey yeni ve belki daha da büyük problemler yaratır. Türkiye ile Rakka’nın aynı cümlede telaffuz edilmesi doğru değildir. IŞİD neredeyse kesinlikle burada çok ciddi şekilde direnecek ve şehir savaşında karşı tarafa büyük kayıplar verdirecektir. Karşısındaki gücün Sünni Arap olmaması halinde yerel halktan alabileceği destek de daha çok olur. Obama’nın Esad’ı devirmek için Sünni muhalifleri askeri olarak ciddi, kapsamlı ve ısrarlı şekilde eğitmek ve desteklemekten kaçınmasının bazı nedenleri anlaşılabilir ama IŞİD’den kurtarılacak yerleri yine Sünnilerin yönetmesi gerektiğini görememesi gerçekten şaşırtıcıdır.

Obama görevi devrettiğinde IŞİD’i bitirmek değilse bile onun çöküşünün başladığını 3. Tarafların yanında örgütün üyeleri ve sempatizanlarına göstermiş olmak istemektedir. Bunda şaşılacak bir yön yok. Ama tarih ne ABD’deki Kasım seçimleriyle ne de görev tesliminin yapılacağı 20 Ocak’ta bitecek değildir. Bölgedeki olayları ABD seçim takvimine göre hızlandırmak ya da etkilemeye çalışmak önemli hatalar yapılmasına neden olabilir. Belki Kadri Gürsel’in ifade ettiği kadar net ve güçlü değilse bile ABD’nin Türkiye ile PKK-PYD arasındaki rekabeti IŞİD’e karşı kullanmaya çalıştığı söylenebilir. “Hadi gösterin bakalım kendinizi kim IŞİD’e karşı daha becerikli ve cesur” diye özetlenebilecek yaklaşım sorunludur çünkü PKK liderliğindeki Kürtler çoktan doğal etnik sınırlarını aşmış, Türkiye ise içindeki ve sınır boyundaki problemler düşünüldüğünde fazla açılmaması gereken bir aktördür. Halep’te yaşanan ve yaşanabileceklerin de Türkiye’nin genelde bölge politikası ve çıkarlarına, özelde ise giriştiği son operasyonun gidişatına etki yapacağını görmeliyiz.

Halep’ten ayrılacak muhalifler Türkiye’nin operasyonuna monte edilebilirler mi? Türkiye her ne kadar bu unsurlarla aşina ise de onları belli bir disiplin altında ortak amaç ve çıkarlara yöneltebilir mi? Halep’in geleceği ile a) oradaki halk, b) muhalifler gruplar ve c) Türkiye açısından umulabilecek en fazla ne olabilir? Muhaliflerin küçük de olsa bi grubu Halep’te yaşanabilecek bir mağlubiyetten Türkiye’yi sorumlu tutarak Ankara aleyhine eylemlere girişebilirler mi?

Ve başka bir soru da şudur: ABD ile Rusya henüz ateşkes konusunda anlaşmış değiller ve belki bu gerçekleşmeyecek ama aslında bunda Obama’nın da Putin’in de ayrı ayrı çıkarı var. Obama görevi devrederken “akan kanı bir parça durdurmuş olmak” isteyecektir. Putin de Suriye ve Rusya konusunda daha şahin olma ihtimali olan Clinton yönetimi gelmeden kendisi açısından oldukça avantajlı olan statükoyu kemikleştirmek ve “kasada nakde tahvil etmek” isteyebilir. Türkiye açısından bir ateşkesin beraberinde getireceği soru ise şudur: Acaba ateşkesle beraber kimse IŞİD dışında kimseye ateş etmeyecek ve mevcut hatlar yarı kalıcı hale gelecek ve Türkiye’nin başka isim altına da olsa PKK-PYD’yi mevcut mevzilerinden sökmesi başka bir bahara mı kalacak? Bu tür bir ateşkesten sonra Rusya’nın Türkiye askeri harekatına verdiği dolaylı, sessiz ve sınırlı destek sona erebilir. ABD’ninse zaten desteği IŞİD’e karşı olan operasyonlarla sınırlıdır.

Son olarak şu abukluğun altını çizerek bitirelim: İncirlik’ten kalkan uçaklar PKK-PYD-YPG’yi havadan desteklemeye devam etmekte ama Suriye içinde henüz hava operasyonu düzenleyemeyen Türk ve müttefik muhalif güçlere yakın hava desteği vermemekte ya da bunu tavsamaktadır. Buradan çıkılacak sonuç şudur: Dış politika ve güvenlik siyasetinde evet güç çok önemlidir ama akıl, düşünme, stratejik muhakeme, istihbarat, diplomasi, koordinasyon, etkin uygulama, zamanlama, ayrıntı, nüans ve sebep-sonuç ilişkilerine hakimiyetin önemi de hiç az değildir. Türkiye’nin bu son sayılan maddelerdeki performansı ne yazık ki hem uzun tarihi, hem bu bölgede siyaset yapmanın gerekleri ve de mevcut insani-ekonomik potansiyeli ile orantılı değildir. Dış politikamızda gerekli olan ve bizi tehlikeli hatalardan ve gevşeklikten koruyacak kötümserlik unsuru eksiktir. Başka yerde belirtildiği gibi bu bölgede iyimserlik tehlikeli, sürekli iyimserlik ölümcüldür. Belki başka yerlerde değil ama bu coğrafyada sub-optimal politikalar norm haline gelirse “tarih sizi yolun kenarına iter.”

Yorumlar